YAŞAM EVİ KADIN DAYANIŞMA DERNEĞİ
Urfa’da 2004’ten beri çalışmalarına devam eden bir kadın örgütü var: Yaşam Evi Kadın
Dayanışma Derneği. Zaman içinde birbirlerini tanıyan 5-6 kadın, “Birlikte bir şeyler
yapmalıyız,” diyerek bir dernek kurdu. Bu dernek, Urfa’da birçok kadına ulaştı, kadınların buluşma ve örgütlenme yeri oldu. 5-6 kadınla başlayan yolculuk, şimdi derneğe üye olan 100 kadar kadınla devam ediyor. Urfa’daki kadın örgütleri deyince, akla ilk gelenlerden biri Yaşam Evi… Üstelik şimdi bir de kooperatif kuruldu…
Yaşam Evi Kadın Dayanışma Derneği’nin hikâyesini Dılşa Yücel ve Serpil Geyik ile konuştuk…
“Ben kadınım, niye kadınım? Niye bir derneğe ihtiyacım var? İlk olarak dedik ki, bunun ne
olduğunu önce biz çözelim.”
Yaşamevi’ni anlatmak isteseniz, nasıl anlatırsınız?
Serpil: Bizler aslında daha öncelerden, fikir olarak bir araya gelirdik, resmi olarak 2004’te kurulduk. Mesela, “Diyarbakır’da kadın dernekleri varken neden Urfa’da yok? Urfalı kadınların hiçbir sorunu yok mu sanki?” diye düşünürdük. Urfa’da her şey güllük gülistanlık mı? Bunları kendi kendimize sorarken… Tabii, bu arada dernek nasıl kurulur bilmiyorduk…
Dılşa: Bu arada lafının arasına giriyorum, Urfa’da kadın dernekleri var, ama amacından farklı şeylere hizmet veriyorlar. Pek bağımsız değiller, politika üretilmiyor, kadın adına bir şey yapılmıyor.
S: Sonra resmi işlemler başladı. Ben ve diğer arkadaşlar aslında evden çıkma konusunu düşünüyorduk. Yani, “Biz niçin evdeyiz?” gibi. Bu soruları o sırada biz kendimize çok soruyorduk. İşte böyle böyle bir şey var, tüzük falan dediler, ben tüzüğün ne olduğunu bilmiyordum. Dernek kurucularının çoğunluğu ev hanımı…
D: Öğretmenler var, avukatlar, eczacılar da var..
Kaç tane üyeniz var şimdi?
S: Şimdi 109, ama kaçı aktif dediğinde sayı düşüyor tabi.. Biz 5-6 kişi mesela, “Artık buranın demirbaşı olduk,” diyoruz, ama bizim yedeğimiz yok. Yedek bulma konusunda baya bir zorlanıyoruz. Yani aslında biz şimdi her şeyi oturttuk diyebiliriz.
“Hepimiz bir konu üzerine konuşmalar hazırladık; kitaplardan, kendi düşüncelerimizden, yaşamımızdan… Her hafta birimiz
bu konu üzerine evde okuduk ve gelip anlattık, tartıştık.”
Nasıl gelişti bu süreç?
S: Biz ne yaptık? O süreçte bir yer tutmamız olanaksız, çünkü para yok, bize KESK’li kadınlar destek sundu. “Biz size haftada bir gün, gün boyunca mekân sağlayalım. Gelin, oturun, ne yapmak istiyorsanız yapın,” dediler. Ne yaptık? Her gün bir konu üzerine konuşmalar hazırladık, kitaplardan, kendi düşüncelerimizden, yaşamımızdan… Her hafta birimiz bir konu üzerine evde okuduk ve gelip ilk defa, 5-10 arkadaş karşısında anlattık, tartıştık. Yani bu bizim için aslında bir ilk. Kendi kendimize, 10-15 kadın olarak tartıştık.Yani ben kadınım, niye kadınım? Niye bir derneğe ihtiyacım var? İlk olarak dedik ki, bunun ne olduğunu önce biz çözelim. Bu nedir, biz niçin bunu yapıyoruz? Bir de Urfa’da kolay değil. 9-10 yıl önce Urfa’da kadınların bir araya gelmesi çok zor. Mesela ben Siverekliyim, bana dediler ki, “Çocuk olmadan sen dışarıya tek başına çıkamazsın.” Büyük oğlum doğdu, ben onla beraber dışarıya kimseye söylemeden çıktım. Şimdi o zamanları düşününce gülüyorum, ne aptalca bir şey. Başkaları senin yerine karar veriyor ve seni ‘namus’ adı altına koruması altına alıyor.
Neler değişti?
S: Dernek kuruldu, bir iki yıl sonra biz, mesela ilk olarak derneği güçlendirme adına Viranşehir’de kermes vardı. “Size de bir stant vereceğiz, gelin.” dediler, ama 3-4 gün orada kalınacak. Günleri bölüştük, bir gece biri, bir gece biri. Ben o zaman ilk defa Urfa’dan çıktım. Gittik, Viranşehir’de hiç bilmediğimiz bir evde kaldık. Yani yaptıklarımız bizim için de ilktir. Bir yıl sonra artık tüzüğümüzü hazırladık, ismimizi verdik, “Bizim bir yerimiz olmalı,” dedik. İlk olarak bir bodrum katını tuttuk. O bodrum katında hepimiz evimizden tabağımız, çanağımız, neyimiz varsa getirdik derneğe. Duvarlarını biz yıkıyorduk, boyasını biz yapıyorduk, kapısını penceresini biz siliyorduk, evdeki çaylardan şekerlerden getiriyorduk. Yani sıfırdan başladık. Sosyolog Pınar Selek geldi, bize toplumsal cinsiyeti anlattı. Mesela ilk gelenlerden biri odur, bize destek verenlerden. Kurulma aşamasında Diyarbakır’dan, Selis’ten arkadaşlarımız çok yardımcı oldu.
Sonra neler yapmaya başladınız?
D: Ben geç katıldım onlara, üyeydim ilk günden, ama aktif olarak 2 yıldır çalışıyorum.
S: Biz ilk olarak eğitimleri kendimiz aldık, yani diğer kurumlar gibi.
Nerelerden aldınız eğitimleri?
S: Mesela özellikle Diyarbakır’daki örgütlerden bize çok destek veren oldu. Belirli dönemlerde geldiler. Devran diye bir avukat arkadaşımız vardı. Hukuk alanında egitimler verdi, çünkü gelen kişi birebir bizimle görüşüyor, birebir bizimle iletişime geçiyor. Bizim gönüllü psikolog arkadaşımız vardı, o bize, “Travma halinde ilk gelen kişi size gelecek, ne yapmalı?” konusunda atölye yaptı. Biz 15-20 gün sıkı bir şekilde onlardan eğitimler aldık. Nasıl oturursun, nasıl kalkarsın, iletişimin nasıl olur, kendi arkadaşlarımızdan aldık bu eğitimleri. Sonra biz bodrum katından çıktık. 1-2 yıl sonra ikinci katı kiraladık. O dönemde KAGİDER’e bir proje yazdık, “Yaşam Evi’ni Güçlendirme Projesi”…
Kadınlar gelmeye başladı mı derneğe?
S: Bodrum katında olduğu için farklı izlenimler bırakmak adına ilk zamanlarda derneği kötülediler. Başlangıçta kadınlar çok korkuyorlardı. Zamanla derneğe gelmeye başdılar, birbirlerine söyledikçe güven daha da arttı.
D: Yani Urfa’nın yapısı da buna çok müsait. Zaten derneğin amacı o yapıyı biraz da olsa kırabilmek. Yoksa hani, tamam, derneğin kurucuları belli bir noktadalar, kendileri bilinçliler; ama önemli olan Urfa’daki o yapıyı biraz da olsa kırabilmek. Bir insanın, bir kadının kafasında bir soru işareti dahi bırakabilmek çok önemli.
S: Sonra biz, bu beş katlı binada tek tek kapıları çalarak dedik ki, “Gelin, neler yaptığımızı siz de görün, birbirimizi tanıyalım, paylaşalım.” Sonra proje aldık. İlk başta dedik ki, bu projelerden aldığımız geliri, koordinatör ve yardımcısı, sadece gidiş-geliş yol parası olarak alalım, gerisi derneğin kirasını, elektriğini, suyunu karşılasın. Onunla Yaşam Evi daha da güçlendi, kadınların gelmesiyle de. Hedefimiz olan 600 kadına ulaştık.
D: Bir de psikoloğa ihtiyaç var tabii, çünkü o yönlü hiçbir kadın derneği çalışma yapmamış Urfa’da.
S: Bizim de amacımız bu yönlüydü, çünkü Urfa’daki kadınların ihtiyacı var. Ve bize gelirken çok mutlu geliyorlardı, kimisinin ailesinin haberi bile yoktu. Bazıları kocalarıyla beraber geliyorlardı, yani eşleriyle beraber psikoloğumuz ile görüşüyorlardı.
“Toplumun yapısına göre değerlendirmek gerek. Orası
neye ihtiyaç duyuyorsa kadına o şekilde ulaşmak lazım.”
Bu sadece psikolojik destekti, değil mi? Bu 600 kadının hepsiyle görüşüldü mü?S: Görüşüldü. Acil olmayanları elemek zorunda kaldık, çünkü intihar girişimi olanlar önceliklerimizdi. Onlarla devam ettik. Sonra biz Bağlarbaşı’nda, bizim bu eğitimleri, Yaşam Evi’ni Güçlendirme Projesini o tarafa yönlendirdik. Bahçelievler’deydik, diğer mahallelerdeki kadınlar gelemiyordu bizim yanımıza. bu sebeple oraya gittik, orda da bu çalışmayı bir yıl sürdürdük. İlk etapta gelmediler; yani yine sil baştan yaptık.D: Gene psikolojik destekti.
S: Orda da baya bir süre gelmediler. Ne yaptık? Muhtarlara gittik, imamlara gittik. Ve o imamın konuşmasından sonra bize geldiler. Yani aslında etki var ve ben karşı değilim, imamın bir topluluk içinde, “Böyle böyle bir yer var, siz de gidin, eşlerinizi yollayın,” demesine…
D: Bazen projede beraber çalışıyorduk, biz onlarla ortak oluyorduk… Müftülükle, muhtarla birlikte çalışıyorduk. Bir de toplumun yapısına göre değerlendirmek gerek. Orası buna ihtiyaç duyuyorsa bu şekilde kadına ulaşacaksın. Burası belki farklı şekilde ulaşacak kadına, onu da ona göre tespit edeceksin.
Emek ve istihdamla ilgili çalışmalarınıza gelirsek…
S: Biber atölyesi var.
D: Alana gidip, 1400 kadınla anket yapıp, gelebilecekleri not edip dahil etmeye çalıştık.
Peki, her atölyeden, her çalışmadan önce böyle bir mahalle çalışması yapıyor musunuz?
D: Yapıyoruz, çünkü hani ordaki sorunları önce bir tespit etmemiz lazım. Yani bizi polise şikâyet eden oluyor, “Siz hangi örgüt adına dolaşıyorsunuz? Bilmem ne yapıyorsunuz”… Ya da mesela kadın evet diyor, ama eşi arkadan çıkıyor, “Asla yazamazsınız, şöyle yapamazsınız, böyle yapamazsınız,” diyerek. Ama çok istekli olan kadınları yazdığımız halde, tekrar dönüşüm olduğu halde, işte kabul etmeyen kadınlar da oldu. Buna rağmen 40 kadın İsot Atölyesi’nin eğitimlerine katıldılar.
Neler üretiliyordu?
D: Mevsimine göre… Kurutmalık döneminde kurutmalıklar, zeytin döneminde zeytin, reçel döneminde işte her türlü meyvenin reçeli yapılıyor. Biber döneminde isot yapılıyor…
S: Önce gıda mühendisleri geldi. Uzmanlardan bunun yapımıyla ilgili eğitim aldı katılanlar. Bu eğitimler iletişim eğitimi, psikolojik eğitim, çocuk sağlığıyla ilgili eğitim, hijyen eğitimi… Bunlar benim aklıma gelenler. Bunun dışında nasıl yapılır, nasıl saklanır, nelere dikkat etmek gerekiyor, bütün bunların eğitimi verildikten sonra kadınlar yapmaya başladılar. Bir yıl bu şekilde sürdü, ondan sonra kooperatifleştik.
Biraz o kooperatifleşme sürecini konuşalım…
S: 40 kadın istihdam edildi. Dedik ki, bir gün bu proje bitecek, sonra n’olacak? Bizim bu durumda mesela İŞKUR’dan, Halk Eğitim’in verdiği kurslardan ne farkımız olur? Urfa’da gerçekten de İsot yapılıyor ve bu kadınlar sokaklarda yapıyorlardı. Bu kadınlar 2 buçuk milyona, koca koca çuvalları, sokaklarda, yerlerde yapıyorlar. Sonuçta güzel bir ortamda, temiz bir yerde, hijyenik bir şekilde yapılması daha iyi. Zaten projenin bitiminden sonra 10-15 kadın, 15’ti sanırım, “Evet, biz de kooperatifte varız…” dedi. Mesela eğitimler alındı, KEİG’in eğitimleri oldu. O diğer 40 kadının içinde işe yerleşenler de var ve ikinci yıla girdik, hâlâ işleri devam eden kadınlar da var. İstihdam edilen kadınlar da var, yani bu projenin aslında çok büyük etkisi oldu.
D: O eğitim sürecinde girişimcilik kursu da verildi ve bunun sonucunda işyeri açan arkadaşlarımız da oldu.
S: Projenin içindeki 40 kadından 15 tanesi, “Biz de kooperatifte varız,” deyip olanlar. Bizim binada, üst kat dernek, altımız kooperatif. Beraber çalışıyoruz.
D: Sonra da kiler oluşturduk işte. Bir evin kilerine ne gerekiyorsa, bunların hepsini oluşturmaya çalışıyoruz.
“Bir arkadaşımız var, kooperatife gelince diyor ki, ‘Ben burada kendimi çok rahat hissediyorum. Sabah evden çıkıyorum, kendi kendime diyorum ki,ben bir şey yapmak için gidiyorum.’ “
Peki kadınlar tüm bu süreçte nasıl hissediyorlar?
S: Onların da notlarını falan yazmıştık, mesela yemeği beraber yiyoruz onlarla sohbetler ediyoruz. “Ben kimsenin yanında konuşmazdım,” diyen bir arkadaş, simdi diyor ki, “Ben artık erkeklerin yanında çok rahat konuşuyorum, kendimi ifade ediyorum.” Pazara gidiyor, hal pazarına gidiyor -ki Urfa’da hiçbir kadın hal pazarına gitmez kolay kolay. Özgüveni yükseliyor.
D: Bunlar büyük aşamalar.
S: Biz de dernek sırasında, mesela benim de telefonumda erkeklerin numaraları var. Eşim sendikacı olduğu için o öyle düşünmez, ama oğlum, “Baba sen nasıl erkeksin,” diyor, “erkeklerin numarası var, erkek isimleri var annemin telefonunda.” “Oğlum,” diyorum, “hepsine bir kadın ismi mi bulayım?” Yani biz gene aştık, ama bunlar bazı kadınlar için çok zor süreçler de olabilir.
D: Ben, kendim için söyleyeyim. 8-9 yıllık üyesiyim, ama kendi kendime bile inanamıyorum, müthiş bir özgüven geliştirmişim. Ben ki şu anda şunu konuşacağım, mümkün değil… Yani onu yapacak cesaretim yoktu, bilsem bile, ‘Acaba yanlış söyler miyim, acaba şöyle olur mu, karşımdaki yanlış anlar mı?’ diye düşünürdüm. Böyle bir arkadaşla kalkıp İstanbul’a geleceğim, otelde kalacağım ve eşim de buna müsade edecek… Ama baya bir yol katediyorsun, kendini buluyorsun, kendini keşfediyorsun… “Aslında be buyum,” diyorsun.
S: Urfa feodal yapının kuvvetli olduğu bir yer. Yani aileler de öyle…
D: Yani en ‘modern’ aileler de öyle, toplum baskısı…
S: Baban arıyor, annen arıyor. Benim babam diyor ki, “Kızım başınıza iş gelmesin oralarda. Senin ne işin var? Birbirinizden ayrılmayın ha,” diyor.
S: Diğer bir arkadaşımız var kooperatifteki. O mesela çok sessizdi, hâlâ da sessizdir. O da eşinden ayrılmış, kızı yanında, annesiyle kalıyor. Yengesi, abisi, birlikte kalıyorlar. O kooperatife gelince diyor ki, “Ben burda kendimi çok rahat hissediyorum. Sabah evden çıkıyorum, kendi kendime diyorum ki, ben bir yere gidiyorum, ben bir şey yapmak için gidiyorum.”
D: Bir de güvende hissediyorlar kendilerini, o da çok önemli.
S: Orası güven yeri. Yani orayı kendinin ikinci evi olarak görmek en güzel şey. Hani, “Ben bugün gitmedim, boşver gitmeyeyim,” gibi bir şey değil. Mesela ben gitmesem rahatsız oluyorum. İnsan bir şeyi yarım koyduğu zaman diyor ki, “benim bir eksiğim var orada”. Onlarda da var şimdi bu duygu. İlk yıllarımızı hatırlıyoruz biz de onlara bakınca, kendimizi görüyoruz.
D: Ben mesela artık eğitimlere kızımı da götürüyorum. 20 yaşında, üniversiteye gidiyor. Ben daha çok gitmesi için tamamen destekliyorum. Mutlaka gitmesi gerektiğine inanıyorum, yaptığımız hataları en azından onların yapmaması için.
S: Yani aslında öyle bir ortamda bir yerden bir yere gelmek kolay değil. Mesela ben, hani Denizli, İzmir, Ankara, belki büyük şehrin de başka zorluğu vardır, bilmiyorum; ama bizim gibi kapalı ortamlarda seni engelleyen çok fazla şeyler var. Çevre seni engelliyor, diğer kurumlar seni engelliyor. Mesela farklı kadın dernekleri ortaklaşa bir şey yapalım dediğimiz zaman yapılamıyor. Bize sadece sendikalar destek veriyor. Sendikanın çoğunlu ğu zaten erkek. Bir eylem falan olduğu zaman sendikadan 3-4 kadın geliyor, ama sonuçta diyorlar ki, “Biz onlara destek veriyoruz.” 20 tane erkek geliyor sendikadan. Onun yerine o diğer kurumlar bizimle gelse. Yani orda bir ayrışma da var.
Kooperatifle ilgili başka neler söyleyebilirsiniz?
S: Derneği o projeden sonra kooperatife dönüştürmedeki evre bizim için çok önemli. O süreç bizim için çok önemliydi, bizi anlatıyordu. Toplantılarda falan, “Arkadaşlar biz bir kooperatif kuralım,” diyorduk. Yani Urfa’da yok, kadın kooperatifi yok. O sırada belediyeyle ve İŞKUR’la ilişkilerimiz gelişti mesela. Şimdi herhangi bir sorun olduğunda biz İŞKUR’a rahatlıkla gidebiliyoruz, kadınlarla ilgili bir sorun olduğunda. Belediyeyle telefonlaşıyoruz. O yünden de bu kooperatifin bize baya katkıları oldu.
Peki kazanç ne durumda?
S: Hani pazar bulma sorunundan bahsediyoruz ya, bizde de o pazar bulmak çok zor.
Bir de çok yeni, değil mi?
S: Yeni, daha çok yeni. Ama gene de kooperatife gelen giden, birbirine duyuran çok var. O açıdan çok iyi. Mesela hani belediye olsun, valilik olsun, bize bir yer verseler. Mesela şimdi dernekle kooperatifin olduğu bu mekân kendi yerimiz olsa. Hep hayalimizde böyle bir şey var. Orası bahçeli falan, iki katlı bir yer. “Burayı bize birisi verse,” diyoruz.
D: Bize derken yani, tüm kadınlar adına istiyoruz tabii ki. Daha çok kadının oraya gelmesi için.
S: Sonuçta dernek bir odada bir bilgisayarla da gidiyor, ama o kooperatife mekân lazım, para da lazım. Zor bir şey yani, emek isteyen sabır isteyen bir şey.
D: Yani muhakkak herkes bizim gibi sorunlar yaşıyordur.
S: Mesela, “Hep siz, hep siz,” diyorlar. Yok, seçenek yok. Keşke gençler gelse. Biz diyoruz ki hep yaşlandık falan. Ama sonuçta yaşı yok bunun…
D: Aslında biz bırakalım anlamında değil, diyelim ki gençlerle birlikte… Ne olacak, onlar da kendinden sonraki gençlerle birlikte, böyle o şekilde devam edecek…