Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi (KEİG) Platformu, sosyal güvenlik sistemini kadınlar açısından değerlendirerek, 1999 yılından bu yana yapılan yasal değişikliklerle kadınların yaşadığı hak kayıplarını inceledi. Sonuç: Kadınlar gün geçtikçe daha fazla oranda sosyal güvenlik şemsiyesi dışına atılıyor!
KEİG Platformu
Sosyal güvenlik hakkı herkesin onur ve kişiliğinin serbestçe gelişimi için gerekli. Toplumda ikincilleştirilen, emeği görünmezleştirilen bir grup olarak kadınlar içinse sosyal güvenlik kimseye bağımlı olmadan yaşamalarının bir garantisi olarak büyük önem taşıyor.
“Sosyal Güvenlik Reformu” tasarısı 17 Nisan 2008 tarihinde yasalaştı. Bu yasa ile farklı norm ve standartlara göre hizmet sunan SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı tek çatı altında birleştirildi. SSK’li sigortalıları kapsayan 4/a, BAĞ-KUR’a bağlı sigortalıları kapsayan 4/b, Emekli Sandığına bağlı sigortalıları kapsayan 4/c statüsü ortaya çıktı. Bu yasanın ardından kadınlar kimi hak kayıplarına uğradılar. Sosyal güvenlik sistemindeki bu değişiklikleri kadınlar açısından değerlendirirken yaşlılık sigortası, isteğe bağlı sigortalılık ile bu kapsamda tarım işçilerini, ev işçilerini, ev eksenli üretim yapan kadınların ve yasada ev kadınları olarak tanımlanan, ev işlerini, hasta/yaşlı/engelli ve çocuk bakımını yerine getiren kadınların durumunu ele aldık. Vardığımız sonuç ise şu: Kadınlar hâlâ toplumda üretime katkıda bulunan kişiler olarak ele alınarak desteklenmek yerine ailenin erkek bireylerine bağımlı görülüyorlar. Sosyal güvenlik sistemi kadınların hane içinde ve dışında yaptıkları işlerin birçoğunu görmezden geliyor.
Hane içinde ücretsiz emek harcayan kadınların bu emeği dikkate alınmıyor, kadınlara uzun vadeli sigorta kolu içerisinde yalnızca isteğe bağlı sigortalılık imkanı tanınıyor. Mesela resmi istatistiklere göre istihdama dahil edilen ücretsiz aile işçisi kadınların kayıt dışı olarak çalışmaları devletin kendi yasaları ile meşru hale getiriliyor. Benzer şekilde, kayıt dışı çalışan kadınlar da istihdam verileri içerisinde yer alırken, önlerine isteğe bağlı sigortalılık dışında bir seçenek konulmuyor.
Bütün bu değerlendirmeler sonucunda açıkça görülüyor ki, sosyal güvenlik mevzuatının toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısıyla yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
SİGORTA PRİMLERİ YÜKSEK, MAAŞLAR DÜŞÜK, EMEKLİLİK HAYAL
1999 yılında gerçekleştirilen ilk köklü değişiklikle emeklilik yaşı yükseltildi ve prim ödeme süresi artırıldı. Yapılan değişiklikle 1999’dan itibaren çalışmaya başlayan kadınların emeklilik yaşı 58’e yükseltildi. Prim ödeme süresi de 5 bin günden 7 bin 200 güne çıkartıldı.
2008 yılında emeklilik şartlarında ikinci bir değişiklik yapıldı. Bu değişikliğe göre, 4/a statüsünde (eski SSK) çalışan kadınlar, 2036 yılına kadar 58 yaşında emekli olacaklar; ancak emeklilik yaşı o yıldan sonra 2048 yılına kadar kademeli olarak 65 yaşa yükseltilecek. 4/b statüsünde olan kadınlar ise, daha önce 7 bin 200 gün prim ödemeleri yeterliyken artık 9 bin gün prim ödemek zorundalar. Gerek emeklilik yaşının gerekse prim ödeme süresinin bu kadar yükseltilmesi, çalışmaları evlenme, çocuk gibi etkenlere bağlı olarak kesintiye uğrayabilen kadınların emekli olabilmelerini önemli ölçüde zorlaştırdı. Emeklilik maaşının yüksek olabilmesi, çalışılan dönemde alınan maaşın da yüksek olmasına bağlı, olduğundan, 2008’den sonra asgari ücretle çalışmaya başlayan kadınlar ve erkekler emekli olduklarında asgari ücretin de altında düşük emekli maaşlarıyla karşı karşıya kalacaklar. Bunun örnekleri bugün yaşanmaya başladı.
DOĞUM BORÇLANMASI DERMAN OLDU MU?
Bu yasa değişikliği süresince doğum borçlanması, kadınlara bir olanak gibi sunuldu. Ancak kadınların çoğunun aldıkları ücretler, ailelerin gelir düzeyleri ve toplumda kadınların emekli olmasına verilen değer göz önüne alındığında bu paraların ödenebilmesi pek de mümkün olmadı. Kadın işçilerin doğum borçlanması 5510 sayılı Kanun’un 41/a maddesi ile düzenleniyor. 2014 yılında kabul edilen düzenleme ile 4/a kapsamındaki sigortalıların yanı sıra, 4/b ve 4/c kapsamındaki kadın sigortalılara da doğum borçlanması hakkı getirildi. Ayrıca, borçlanma sayısı 2 çocuktan 3 çocuğa çıkarıldı, yalnızca doğumdan sonraki iki yıllık süre kapsama alındı ve borçlanma çocuğun yaşaması şartına bağlı tutuldu. Erkeklere tanınan “askerlik borçlanmasında” erkeğin daha önce sigortalı olması koşulu aranmadığı halde, kadın sigortalının doğum borçlanmasından yararlanabilmesi doğumdan önce sigortalı olması şartına bağlandı. Yani apaçık bir ayrımcılık yapıldı.
ENGELLİ ÇOCUĞU OLANA EMEKLİLİK; YARAR MI ZARAR MI?
2008 yılında yapılan bir düzenlemeyle başka birinin bakımına muhtaç ağır engelli çocuğu bulunan kadın sigortalılara emeklilik imkanı sunuldu. Bu durumdaki kadın sigortalıların hem prim ödeme gün sayılarına belirli oranlarda ekleme yapıldı, hem de emeklilik yaşı düşürüldü. Ancak, böyle bir uygulamanın yalnızca kadın sigortalılara tanınması oldukça manidar. Bu “kolaylık”, toplumda bakım sorumluluğunu kadında gören geleneksel bakış açısının devamlılığını da beraberinde getirdi.
2013 yılında yapılan değişiklikle muhtaçlık kriteri kişiye bağlı olmaktan çıkarılıp aileye bağlı hale getirildiği için birçok engelli ve yaşlı birey aylık alma hakkını kaybetti. O zamana kadar muhtaçlık için kişinin geliri temel alınırken, ağustos ayındaki değişiklikten sonra ailenin gelir ortalaması temel alınmaya başlandı. Bu durumda önceden muhtaç sayılan bireyler hak kaybına uğradı. Ayrıca engelli ve hasta bireylere verilen aylık bu uygulamalarla hak olmaktan çıkarıldı.
Bu arada, Evde Bakım Hizmeti Programı kapsamında engellilere evde bakan yakınlarının -ki onların büyük oranda kadınlar olduğunu biliyoruz- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından “sigortasız” çalıştırıldığını belirtelim.
İSTEĞE BAĞLI SİGORTA KADINLARI GÜVENCESİZ BIRAKIYOR
İsteğe bağlı sigortalılık, kişilerin isteğe bağlı olarak prim ödeyerek uzun vadeli sigorta kollarına (malullük, yaşlılık ve ölüm) ve genel sağlık sigortasına tabii olmalarını sağlayan sigortadır.
İsteğe bağlı sigortalı olabilmek için; Türkiye’de ikamet ediyor olmak, zorunlu sigortalı olmayı gerektirecek şekilde çalışmama, sigortalı olarak çalışmakla birlikte ay içerisinde 30 günden az çalışmak ya da tam gün çalışmamak, kendi sigortalılığı nedeniyle aylık bağlanmamış olmak, 18 yaşını doldurmuş olma şartları aranıyor. En az brüt asgari ücretin yüzde 32’si oranında yani örneğin 1 Ocak 2015– 30 Haziran 2015 dönemi için aylık en düşük 384 TL düzeyinde prim ödemek gerekiyor. Koşulları oldukça ağır olduğu için isteğe bağlı sigorta yaptıranların oranı giderek düşüyor.
2008 yılında yapılan değişiklikle isteğe bağlı sigortalıların yaşlılık aylığına hak kazanabilmeleri için kadınlarda 58, erkeklerde 60 yaşını doldurmuş olmaları; 9 bin gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olmaları, yani 25 yıl çalışmış olmaları şartı getirildi. Bu şartlarla ayda 30 günden az çalışan kadınların emekli olabilmeleri neredeyse imkansız hale geldi.
KADINLAR ERKEKLERE BAĞIMLI KILINIYOR
Kadınlar ancak ev kadını, ücretsiz aile işçisi, tarım işçisi ya da ev eksenli üretim yapan olduklarında isteğe bağlı sigortalılık mümkün kılınıyor. Bu durumda ise, elde edilen gelirin düzeyine bakılmaksızın ödenecek prim miktarları konusunda herhangi bir indirim yapılmıyor, kadınlardan herhangi bir sigortalı çalışanla aynı oranlarda ödeme yapmaları bekleniyor. Bu durum, isteğe bağlı sigortalılığın kapsamının dar kalmasının yanı sıra, giderek daha da daralmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla da kadınlar ailelerinin erkek bireylerine bağımlı olmadan sosyal güvence kapsamına giremiyorlar. Bu durum kadınların evlenmeye teşvik edilmesinin arka planını oluşturuyor. Kadınların bağımsız bir şekilde ayakta kalmalarını sağlayacak yeterli istihdam fırsatları geliştirilmiyor. Eşleri öldüğünde dahi bağlanacak aylık için en az 5 yıllık sigortalılık ve 900 gün prim ödemesi zorunluluğu, birçok kadını çocukları ile birlikte gelirsiz ve sosyal güvenceden yoksun yaşamaya mecbur bırakıyor.
KISMİ SÜRELİ ÇALIŞMA KADINLARI KAYIT DIŞINA İTİYOR
Kısmi süreli çalışma haftalık 30 saatin altında çalışma anlamına gelir. İşçinin kendisine ihtiyaç duyulduğunda çağrı üzerine çalışması da kısmi süreli iş olarak tanımlanır. İşveren, çağrı üzerine çalışan işçinin çalıştığı gün sayısını SGK’ye bildirir. Ancak, Genel Sağlık Sigortasından faydalanabilmesi için gelire bağlı olarak belirlenen sigorta priminin kalanının çalışan tarafından ödenmesi zorunlu. Bu durum da ev işçileri örneğindeki gibi, birinci dereceden yakınının sigortası vasıtasıyla sağlık hizmetlerinden faydalanan kadınların kayıt dışı çalışmaya yönelmesine neden olmakta.
Kısmi süreli çalışanlar, tam süreli çalışanlara kıyasla, sosyal güvenlik hizmetlerine ulaşmakta sıkıntılar yaşıyorlar. Kısmi süreli çalışan bir işçi, prim ödeme gün sayısını doldurabilmek için daha fazla çalışmak zorunda. Örneğin, tam süreli çalışan bir işçinin emekli olabilmesi için toplam 240 ay çalışması gerekliyken, haftada 20 saat çalışan kısmi süreli bir sigortalı aynı emeklilik koşullarına ulaşabilmesi için gerekli olan toplam süre 654.5 ay.
ÖLÜM AYLIĞINDA HAK KAYBI
Ölüm aylığı ölen sigortalının eşine, çocuklarına ve anne ve babasına bağlanabilir. Eşe aylık bağlanması için ölüm tarihinde yasal evlilik bağı gerekiyor. Dolayısıyla, boşanmış ya da resmi evlilik bağı bulunmayanlar kapsama dahil edilmiyor. 2006’dan önce kadınlar hem dul hem yetim maaşı alabilirken, 5510 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesi ile sadece birini alabilir hale getirildiler, verilen maaş da insanca yaşam koşullarını sağlayabilecek bir maaş değil. Kanun öncesinde, bir kadın çalışsa dahi kocası ölünce maşının yüzde 75’ini alabilirken kanun ile birlikte çalışan kadınların alabileceği oran yüzde 50’ye düşürüldü. Çocuklarda aylık bağlanma şartları ise cinsiyete, yaşa, öğrenim durumu ve medeni hale göre değişiklik gösteriyor.
* Bu haber 7 Haziran 2015’de Evrensel‘de yayımlanmıştır.