Özel kreşler kamu kreşlerinin ikamesi olarak görülmemeli
KAGİDER’in toplantısında Ayşenur İslam, kadınların çalışma hayatına katılabilmesi adına iş ve çalışma hayatının uyumlulaştırılması için çalışmalar yaptıklarını ifade ederken belediyelere kreş ve bakımevi açması zorunluluğu getirileceğini belirtti. Davutoğlu da dünkü konuşmasında bu düzenlemeden bahsetti. Ancak, onun açıklamasının temelini doğurganlığın arttırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi oluşturuyordu. Belediyelerin kreş açmasının zorunlu olması önemli bir adım olacaktır. Ama, görüldüğü üzere her belediyeye bu yükümlülük verilmeyecektir. Hatırlanacağı gibi nüfusu 50 binin üstünde olan belediyelerin kadın sığınağı açması zorunluluğu yakın zamanda sessiz sedasız nüfusu 100 binin üstünde olan belediyeler şeklinde değiştirildi. Üstelik sınır 50 binken bile çoğu belediye bu yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınıyordu ve bu konuda herhangi bir yaptırım da uygulanmıyordu. Diğer taraftan, İslam’ın, devletin bu hizmetleri yerine getirmek yerine özel sektörün teşvik edileceğini ve daha çok özel kreşin kaliteli ve ucuz hizmet anlamına geleceğini söylemesi, özel sektörün sunduğu hizmetlerin yüksek kâr elde etmeyi temel alarak oluşturulduğu ve bu nedenle de dar gelirli ebeveynlerin bu ücretleri ödemelerinin imkansız olduğu gerçeğini görmezden geliyor. Üstelik bu hizmetler ücretsiz sağlanmadığı sürece, ucuzlasa dahi, yine yalnızca belirli derecede ekonomik gücü olanlara sunulan bir imkân olarak kalmaya devam edecektir. Ancak, buraya bir parantez açmak gerekiyor. Özel sektör tarafından açılacak kreşlere toptan bir karşı çıkış söz konusu değil. Burada altı çizilmesi gereken nokta, yeterli sayıda ve nitelikte kreşlerin yaygın bir biçimde kamu hizmeti olarak sunulması durumunda özel kreşlerden bahsedilebileceğidir. Diğer bir deyişle, hizmetlerin ebeveynlerin ve çocukların ihtiyaçları doğrultusunda çeşitlendirilmesini savunmakla birlikte, önceliğin tüm çocuklar için uluslararası standartlarda kaliteli hizmet veren kamu kreşlerine verilmesi gerektiğini söylüyoruz. Yani, kamunun ikamesi olarak özel kreşlere karşı çıkıyoruz.
Bilindiği üzere, 2014 yılı içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitim destekleri verildi ve okul öncesi eğitim de kapsama alındı. Uygulamanın yapısı, özel sektör teşviklerine yönelik temkinli yaklaşımımızı doğrular nitelikte. Yıllık 2500 TL olarak belirlenen okul öncesi eğitim teşviki, 50 bin kontenjanla puanlama sistemi ile gerçekleştirildi [3]. Verilen destek aylık kreş ücretlerinin yalnızca bir bölümünü karşılıyor, kalan miktar ise ebeveynler tarafından tamamlanıyor. Açılan 50 bin kontenjan için yalnızca 24.342 başvurunun olması ihtiyaç sahipleri arasında dahi ayrımcılık yapan bu sistemin işlemediğinin göstergesidir [4].
Diğer taraftan, hem kamu hem de özel kreşlerin denetimi büyük önem taşıyor. Etkili denetim mekanizmalarının yokluğunda ne kamu ne de özel kreşlerin kaliteli bir eğitim verdiğinden bahsetmek mümkün. Ayrıca, geçtiğimiz günlerde haberlere de konu olduğu üzere kamuya ait kreşler tüm resmi tatillerde kapanıyor; bu da özel sektörde çalışan ebeveynlerin ciddi anlamda sıkıntı yaşamasına neden oluyor [5]. Diğer bir deyişle, kamu kreşleri nitelikli, ücretsiz ve çalışma saatleri ile uyumlu hale getirilmediği sürece ihtiyacı karşılamaktan yine uzak olacak.
Kadınlar nüfusun korunması ‘trendine’ feda ediliyor
Dünkü açıklamasında Davutoğlu, 3-5 çocuk telkinlerine rağmen nüfusun hızla yaşlandığını, aile kurumunun güç kaybettiğini söylerken kadınların yarı zamanlı çalışıp tam ücret alacağını ve işveren maliyetinin yarısının devlet tarafından karşılanacağını ‘müjdeledi’. Doğum borçlanması, ‘çeyiz parası’, doğan çocuğa altın gibi uygulamalarla kadınların ödeyeceği bedelin göz ardı edildiği yeni bir program uygulamaya konuluyor. Erken çocukluk bakım ve eğitim hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve erkeklerin çocuk bakım sorumluluğunu paylaşması için herhangi bir düzenleme yine yok. Kreş hizmetini hükümet -Bakan İslam’ın da ifade ettiği gibi- yalnızca özel sektör için yeni bir yatırım alanı olarak teşvik ediyor. Çocukların bakımı denildiğinde de yalnızca kadınlara yönelik düzenlemeler akla geliyor. Kadınların iş gücüne katılması, ancak aile bireylerinin bakımının kadınlar için asli görev olarak kaldığı koşullarda kabul görüyor. Davutoğlu’nun, hükümetin tükenmek bilmeyen propagandasına rağmen insanların 3 çocuk yapmamasını bir yoksulluk sorunu ya da tercih olarak görmeyip trend olarak açıklayan yaklaşımı, ataerkil ailenin yarattığı sorunları evlilik öncesi eğitim programlarıyla cahilliğin üstesinden gelerek aşmaya çalışan bakış açısı, programın insanların birikim yapamamasını israfın önlenmesi üzerinden çözmeyi önceleyen önerileri, yapısal çözümler yerine sonucu tedavi etmeye heveslenen girişimlerin olduğu bir paketle karşı karşıya olduğumuzu; devletin tembel, israfçı ve cahil olarak gördüğü halka yönelik kibirli çözümlerin ötesinde bir girişimde bulunamadığını ortaya koyuyor.
Davutoğlu açıklamasında kadınlara yarı zamanlı çalışma imkanı tanıyacaklarını ve ücretlerin de tam olarak verileceğini söylüyor. İşverene maliyetinin devlet tarafından karşılanacağını da ekliyor. Uygulamanın nasıl yapılacağına dair ayrıntılı bir bilgi elimizde yok; ama bu açıklamanın gerçekçi olmadığını söylemek için fazla ayrıntıya ihtiyaç da yok. Yarı zamanlı çalışmaya tam maaş, kamu kuruluşlarında geçerli hale getirilebilir belki. Ancak, çoğunluğun özel sektörde olduğunu göz önüne aldığımızda işveren için bir çalışanın tam zamanlı çalışmaması, o işin tamamlanamaması anlamına gelecektir. Bu durumda işin tamamlanması için başka bir işçiye ihtiyaç duyulacaktır. Bu işçinin tüm haklarıyla maliyeti, izindeki işçinin maliyetinden fazla olacaktır. Bu farkı kim karşılayacak? Böylesi bir durumda işverenin kadın işçi tercih etmemesi sürpriz değildir.
Diğer taraftan, bu düzenlemenin özel istihdam büroları yolu ile kiralık işçilik uygulamasına da zemin hazırladığını söylemek mümkündür. Her şeyden önemlisi, kamusal bir hak olarak bakım hizmetleri yaygınlaştırılmadığı sürece, bahsedilen uygulamalar ancak belirli sayıda çalışan için geçerlidir. Kayıt dışı çalışan milyonlarca kadının annelik izninden de yarı zamanlı çalışmadan da faydalanamayacağı açıktır. Davutoğlu’nun yarı-zamanlı çalışma ‘müjdesi’ kadın örgütlerinin savunduğu çalışma yaşamının hem anneler hem de babalar için çocuk bakım sorumluluğu ile uyumlu hale getirilmesi ve en az iki ayı babadan anneye transfer edilemez ve ücretli ebevyn izninin getirilmesi gerekliliğini göz ardı ediyor. Yarı-zamanlı çalışma modeli tüm çalışanları kapsıyor gibi görünse de yakın zaman önce Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun “Annelerin, annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir,” şeklindeki açıklamasının [6] ve hükümet yetkililerinin kadın-erkek eşitliğine inanmadıklarını her fırsatta dile getirmelerinin de gösterdiği üzere, tüm bu uygulamaların hedefinde kadınlar yer alıyor.
Hükümet cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor
Hem Bakan İslam’ın hem de Başbakan Davutoğlu’nun konuşmalarında görüldüğü gibi, hane bireylerinin bakımının yalnızca kadınların sorumluluğu olduğu ön-kabulü ile hareket edildiğinden ve çizilen resmin içerisinde erkeklerin “adı” olmadığından cinsiyet eşitsizliğinin derinleşmesine katkı yapılıyor. Kadınların işgücüne katılmasını eşitliğin sağlanması için gerekli bir adım olarak görmedikleri açıkça ortaya çıkıyor. Kadınların işgücüne katılımında belirli belediyelerin kreş açması ve özel kreşlerin teşvikinin dışında –yine- işgücü piyasasının esnekleştirilmesi gerekliliği de ifade ediliyor. Esnekleşme, kadınların hem yarı-zamanlı çalışması hem de hane içi ‘görevlerini’ yerine getirmesi için önerilen bir çalışma modeli. Oysa, düşük ücretler ve neredeyse imkansızlaşan emeklilik anlamına gelmesi bir yana, haftalık çalışma saatlerinin çok uzun olduğu Türkiyede –iddia edilenin tersine- esnekliğin çocukların ya da diğer bağımlı bireylerin bakımına zaman ayırmayı güçleştireceği de ortada. Bu durum, kadınların evlerinde kayıt dışı ve her türlü iş güvenliğinin dışında, hatta çoğu zaman çocuklarının emeğinden de yararlanmak zorunda kalarak çalışmaları sonucunu doğuruyor. Dolayısıyla, kadınların istihdamının arttırılması denildiğinde, bu istihdamın niteliğini sorgulamadığımızda rakamsal bir artışa sıkışıp kalıyoruz. Bu durumun kendisi de “nasıl olursa olsun, yeter ki çalış” anlayışına zemin hazırlıyor.
Şimdiye kadar, paketlerce ‘müjdenin’ kadınların toplumdaki ikincil pozisyonunu değiştirecek herhangi bir araç/olanak sunmadığını biliyoruz. Kadın istihdamının cinsiyet eşitsizliğini aşındıracak ve “insana yaraşır” bir hayat standardı sunacak şekilde nasıl arttırılacağını uzun yıllardır haykırıyoruz. Ortaya koyduğumuz gerçekleri göz ardı eden, bu gerçeklere kulaklarını tıkayan bir yürütmenin paketlerden çıkardığı/çıkaracağı sürprizlere karnımız tok!
KEİG Platformu
9 Ocak 2015
———————————————————————-
Dipnotlar:
[1] “Çalışan Anneler İçin Önemli Kararlar”, Hürriyet, 8 Ocak 2015. http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/27919907.asp
[2] “Bakan İslamdan Kadınlara Paket müjdesi”, Haber 3, 18 Aralık 2014. http://www.haber3.com/aysenur-islamdan-kadinlara-paket-mujdesi-3085900h.htm
[3] Ebeveynler 6 soru içeren bir form doldurdular. İlkokul ve orta öğretim ve lise için öğrencilerin bir önceki yıldaki başarılarına göre puanlama yapılırken, ebeveynlerin hayatta olup olmaması ve gelir durumu da puanlamaya etki eden değişkenler oldu. Ancak, okul öncesi için nasıl bir puanlama sistemi uygulandığını bilemiyoruz. http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/32/01/704224/icerikler/ozel-okul-ogrenci-tesviki-basvuru-sartlari-nereden-yapiliyor_1340528.html
[4] “MEB özel okula teşvik listesi açıkladı”, Milliyet, 1 Eylül 2014. http://www.milliyet.com.tr/meb-ozel-okula-tesvik-listesi-gundem-1934082/
[5] “Özelde Çalışan Anneler Mağdur”, Cumhuriyet, 3 Ocak 2015. http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/177799/Ozelde_calisan_anneler_magdur.html
[6] “Sağlık Bakanı Müezzinoğlu: Annelik bir kariyerdir”, Hürriyet, 2 Ocak 2015. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/27882199.asp