Kriz, Kadınlar ve Kadın Emeği Forumundan Notlar*
15 Aralık Cumartesi günü İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesi Bomonti kampüsünde yaptığımız “Kriz, Kadınlar ve Kadın Emeği” forumuna kadın örgütlerinden, sendikalardan ve çeşitli alanlardan çok sayıda kadın katıldı. “Ekonomik kriz neden cinsiyetle birlikte düşünülmeli?” ya da “krizin faturası neden daha çok kadınlara çıkarılıyor?” gibi sorulardan yola çıkarak kadınların durumunu ve kadın emeğini tartıştık.
Forum feminist iktisatçılar ve aynı zamanda KEİG bileşeni olan KEFA üyeleri Özge İzdeş ve Yelda Yücel’in “Önceki krizlerden ne öğrendik? Bu krizde bizi neler bekliyor?” sunumuyla başladı. Yücel 2008 krizi sonrasında hem küresel ölçekte hem de Türkiye ölçeğinde kriz, duraklama ve ekonomik yavaşlama gibi sorunlardan söz ederek başladı. İzdeş krizlerin kadınları hem iş piyasasında hem de ev içinde nasıl etkilediğini feminist ekonomi politikası bağlamında açıkladı. Forum “Sendika ve Örgütlenme”, “Ev Eksenli Çalışma ve Kooperatifler”, “Beyaz Yakalılar, Formel İstihdam ve Esnekleşme/Güvencesizleşme”, “Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar” temaları üzerinden grup tartışmalarıyla sürdü.
Kriz tahlillerinde cinsiyet yok!
Yücel, Türkiye ekonomisinin üçüncü çeyrek büyüme verileri üzerinden krizin ayak seslerinin kendisini çarpıcı bir biçimde gösterdiğini ifade etti. Buna göre 2018’in ilk yarısında Gayri Safi Yurt içi Hasıla yüzde 6.2 artarken üçüncü çeyrekte yüzde 1.6 düşerek birden yavaşladı. Üretim kısmına bakıldığında özellikle sanayide ve inşaatta; tüketimde ise hane halkı tüketim haracamalarında yavaşlama oldu. Devlet harcamaları artmış olmakla birlikte yatırımlarda ciddi azalma, kur nedeniyle de ithalatta bir daralma gerçekleşti. Ancak Yücel, son dönem ekonomiyle ilgili yapılan tüm toplantılarda neredeyse yalnızca erkeklerin olduğunu, ekonomi yazılarında ise finansal sektör ve üretim alanındaki gelişmelere referans verilerek yeniden üretimin ve cinsiyetin tamamen dışarıda bırakıldığını vurguladı. Yine İzdeş üretim ile yeniden üretim ayrıştırmasının tamamen yapay bir ayrıştırma olduğuna, makroekonomik perspektifin ve kriz tahlillerinin burayı görmediğine dikkat çekerek üretim alanının sürdürülebilirliğinin yeniden üretim alanının sürdürülebilirliğine bağlı olduğunu vurguladı.
Krizin yükünü kim çekiyor?
İzdeş “Krizin yükünü kim çekiyor?” sorusunun hem sınıfsal hem de cinsiyetli cevapları olduğunu belirtti. Buna göre krizin sonuçlarını en net biçimde yaşayanlar sabit gelirliler, ücretli çalışanlar. Sabit gelirlilerin alım gücü enflasyon nedeniyle beşte bir oranında, hatta belki daha fazla azalmış durumda. Hanelerin çoğu borçlarla dönüyor. Refahta yüzde 20 gibi çok ciddi bir kayıp var. Kriz dönemlerinde kamu harcamaları daralıyor ve vergiler artırılıyor. Bu da hane geliri üzerinde ikinci bir baskı unsuru oluyor.
Ücretli ve ücretsiz çalışma yükü yeniden belirleniyor, krizlerde cinsiyet eşitsizliği derinleşiyor
İzdeş, “Nasıl krizin yükünü sınıfsal temelde eşit olarak çekmiyorsak cinsiyet temelinde de eşit olarak çekmiyoruz” diyerek krizin, ev içindeki cinsiyetçi işbölümü sonucunda ağırlıklı olarak kadınların üzerinde olan ücretsiz çalışmanın üzerindeki etkilerine dikkat çekti. Buna göre hanelerdeki gelirlerin daralmasıyla birlikte normalde piyasadan yapılan tüketim azaltılmaya başlanıyor. Sağlık harcamalarından tüketim ve gıda harcamalarına kadar kısıtlamalar oluyor. Bu ise ev içinde ücretsiz çalışma üzerinde, yani kadınlar üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. İzdeş, işgücü piyasasının da halihazırda cinsiyetçi bir yapıya sahip olduğunu hatırlatarak hem ücretli hem ücretsiz çalışma yükünün krizlerle birlikte yeniden belirlendiğini; krizlerde cinsiyet eşitsizliğinin derinleştiğini ifade etti.
Krizde sendikalar ve örgütlenme
Forumda alandan ve sendikalardan kadınların “Sendika ve Örgütlenme” tartışma grubunda bir araya gelmesiyle sendikaların erkek egemen yapısı yeniden sorgulandı. Sendikaların krize karşı oluşturdukları politikaların ve analizlerin genel olarak erkek işçiler üzerinden yapılması eleştirilerek kadınların nasıl dahil edileceği tartışıldı. Burada kriz döneminde kadınları içine alan, kadın üyelerin kriz döneminde nelerle karşılaştığını gösteren bir veri tabanının oluşturulmasının önemine dikkat çekildi. Bununla birlikte ekonomik krizin yıkıcı sonuçlarına karşı mücadelede sendikalı kadınlar ile kadın örgütleri arasında ortak bir politika oluşturmak gerektiği vurgulandı.
Bunun yanı sıra krizin farklı sektörlerde nasıl hissedildiğine dair deneyimler ve gözlemler paylaşıldı. Örneğin inşaat sektöründe çalışanların maaşlarının geç verildiği, ödeneklerde kısıtlamalara gidildiği, emeğin niteliğinin düşürüldüğü, yoğun bir göçmen emek sömürüsüyle birlikte işçilerin birbirilerine daha fazla düşman edilerek ırkçılığın tırmanmasının söz konusu olduğu ifade edildi. Kamuda ise OHAL süreci ve KHK’lar ile birlikte ekonomik kriz öncesi bir krizin zaten var olduğuna, mevcut krizle birlikte kamuda kısıntıların arttığına; kadınlar açısından ise bir geri çekilme, sosyal yaşamdan kopma, ev içi iş yükünde artış olduğuna dair gözlemler paylaşıldı.
Esnekleşme ve güvencesizleşme kıskacında beyaz yakalılar
Forumdaki bir diğer tartışma grubunda beyaz yakalı kadınların sosyal hakları, ücretleri, geçinme biçimleri, işyeri koşulları, performans baskısı, mobbing, cinsiyet ayrımcılığı ve freelance çalışma deneyimleri konuşuldu. Meselelerden biri, kayıtlı ve sigortalı, görece iyi koşullarda çalışan beyaz yakalıların çeşitli sorunlarla karşılaşmaları durumunda nasıl örgütleneceklerine dair bir yol bulamamaları ve sendikalarla nasıl temasa geçeceklerini bilmemeleri olarak ortaya çıktı. Bununla birlikte imalat, mühendislik ve inşaat gibi erkek egemen sektörlerde kadınların daha az ücret aldıkları, cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldıkları, cam tavana daha fazla çarptıkları ifade edildi. Mobbing, taciz, uzun çalışma saatleri, mesai ücreti alamamak, primlerin ve pozisyon yükseltmelerin erkeklerin lehine yapılması temel sorunlar olarak tartışıldı. Freelance çalışma açısından ise başka sorunların krizle birlikte daha fazla derinleştiği ifade edildi. Evden çevirmenlik ya da editörlük gibi freelance işler yapmanın ev içi ve ev dışı dengeleri büyük ölçüde bulanıklaştırdığı, ancak daha önemlisi bunun güvencesiz ve kayıt dışı bir çalışma türü olduğu vurgulandı. Krizle birlikte kağıt fiyatlarının artması gibi nedenlerden dolayı durumlarının daha kırılgan hale geldiği belirtildi.
Yoksulluk, sosyal yardımlar, sosyal politika
Bu grupta sosyal yardımlar ile kayıtsız istihdam ilişkisi; belediyeler, özel kuruluşlar ve STK’lar tarafından verilen yardımların ne temelde verildiği; göçmen kadınların sosyal hizmetlere erişim durumları; ev içi şiddet ile bakım emeği arasındaki bağ; bakım sigortası, evde bakım parasının kadınlara etkileri gibi konular tartışıldı. Her şeyden önce AKP döneminde sosyal yardımların bir sosyal politika bileşeni olarak çok fazla ön plana çıktığı ve bunun doğrudan kadınlarla ilgili olduğu ifade edildi. Diğer bir önemli nokta ise, kadınların bu yardımları ne için aldıklarını bilmemeleri ve bunu “hayır” olarak algılamalarıyla ilgiliydi. Nedeni ise hükümetin bunu bir hak olarak görmeyerek yardım ve hayır adı altında dağıtması olarak ifade edildi. Dahası bu yardımların bazen siyasi propaganda aracı olarak kamuoyuna yansıtılmasının yanı sıra miktarının da az olduğu; sosyal yardımların son derece minimal düzeyde kaldığı gerçeğinin bilinmesi gerektiği belirtildi. Sürekliliği olmamasının ve keyfi şekilde verilmesinin ise hak temelli olmayan bir sadaka kültürünü genişlettiği vurgulandı.
Grup tartışmasında Türkiye’de aç bırakmasa bile süründüren bir sosyal yardım sisteminin olduğu ifade edildi. Kadınlara çocuk ya da engelli ve yaşlı bakımı için verilen evde bakım desteklerinin kadınların tekrar eve kapanmasına neden olduğu endişesi dile getirildi. Burada yine üretimi ve yeniden üretimi birlikte düşünmek gerektiğinin önemli olduğu ortaya çıktı. Yaşlı, engelli, çocuk bakımının ve diğer sosyal hizmetlerin bir hak olduğu, bu politikaların ancak hak temelli düşünülmesi gerektiği vurgulandı. Yine çoğu Avrupa Birliği fonlarıyla sağlanan mülteci yardımlarının çok kısıtlı ve yetersiz olduğu, göçmen ve mülteci kadınlara yönelik bir istihdam ve sosyal politika geliştirilmediği belirtildi.
Ev eksenli çalışma ve kooperatifler
Forumda ayrıca sosyal ekonomi olarak etiketlenen, çoğu zaman kooperatif aracılığıyla kadınlar için hem ekonomik hem sosyal getirileri olduğu varsayılan bir modelin kadın emeği, güçlenme ve örgütlenme bağlamında nasıl düşünülmesi gerektiği; ev eksenli çalışmanın kimi zaman bu alanla nasıl kesiştiği gibi konular ele alındı. Burada 1990’lardan beri mikro -kredi mekanizması ve kooperatifleşme üzerinden teşvikler olurken, bir yandan dünyanın birçok yerinde ve Türkiye’de de ev eksenli çalışanların diğer işçiler gibi hak ve emek örgütleri üzerinden örgütlenmeye gittikleri belirtildi.
*Forumun ayrıntılı sonuç raporu daha sonra yayınlanacak.
** “Önceki krizlerden ne öğrendik? Bu krizde bizi neler bekliyor?” başlıklı çerçeve sunuşun videosuna ve tam metnine ulaşmak için tıklayın.