KESK Kadın Sekreterliği tarafından düzenlenen Güvencesizleştirme
ve Kadın Emeği Uluslararası Çalıştayı 14-15 Haziran’da Ankara’da
düzenlendi.
KESK’in düzenlediği “Güvencesizlik ve Kadın Emeği Uluslararası Çalıştayı” Ankara’da gerçekleşti. Birçok ülkeden kadın sendikacı ve emek mücadelesi veren ismin katıldığı çalıştayda, ülkede hastalık izni aldıkları için bile işten atılanların olduğunu söyleyen Mısırlı avukat Suzan Nada, “8 işçi hastalık izni aldığı için işinden oldu, 5 posta işçisi ise greve katıldığı için hapse girdi. Grev kararı geri çekilince serbest kalabildi” dedi.
Midi Otel’de düzenlenen çalıştaya, Mısır, Tunus, Fas ve Hollanda’dan kadın emek mücadelesi üzerine çalışma yürüten sendikacılar katıldı. Her ülkeden katılımcının ülkelerindeki kadın ve emek mücadelesi alanındaki durum hakkında bilgi verdiği çalıştayda Mısırlı katılımcıların anlattıkları dikkat çekti. Mısır’da emek ve kadın mücadelesinin kötü durumunu anlatan Avukat Suzan Nada, Müslüman Kardeşlerin iktidara geçmesinden sonra emek alanın da sendikalara yüzde 2’lik bir katılım olduğunu ancak ülkede yine de baskı rejiminin devam ettiğini söyledi. Müslüman Kardeşlerin devrilmesiyle gelen Sisi rejiminde de baskılara sürdüğünü belirten Nada, söz konusu sendikal mücadele olunca polisin ve askerin saldırısıyla karşı karşıya kaldıklarını belirtti.
Sendikacıya işkence
İşçi sınıfına karşı çok fazla saldırı olduğunu kaydeden Nada, “8 işçi hastalık izni aldığı için işinden oldu, 5 posta işçisi ise greve katıldığı için hapse girdi. Grev kararı geri çekilince serbest kalabildi. Bir kadın sendikacı ise sendikal hak talebinde bulunması sonucu işkenceye maruz bırakıldı” dedi. Nada, kamu işyerlerinde önleri tıkandığı için kadınların özel sektörde kayıt dışı çalışmaya itildiğini anlattı. Mısır’da devrimin tamamlanmadığının altını çizen Nada, karar alma mekanizmalarında kadınların bulunmadığını, bu mekanizmanın erkek emekçilere dahi kapalı olduğunu belirtti.
Durum Fas’ta Mısır,’ın aynısı
Fas’dan gelen ve kadınların yüzde 81’inin çalıştığı tekstil alanında sendikacılık yapan Fatima Allemmah, tekstilde sadece kadınların yüzde 15’nin kayıtlı çalıştığını söyledi. Ülkede sendikal çalışmanın 1993’deki grevden sonra gün geçtikçe sindirildiğini açıklayan Allemmah, Tanca’da grev olduğunu ve bunun bastırıldığını ifade ederek, “2004 yılında iş taslağı hazırlandı ve yasallaştı. İşçiler için tehlikeli olan bu yasalarda 3- 6 aylık sözleşmeyle işçi çalıştırma yasal hale geldi ve güvencesiz çalışma arttı” diye konuştu.
Emek mücadelesinin zayıf olmasının kadınların durumunu da etkilediğinin altını çizen Allemmah, kadınların 13- 14 saat çalışmak zorunda kaldığını, bunu karşılığında 60 sent aldığını ve çocuklarına dahi bakamadığını belirtti. 2001 yılında dernek kurdukları dernekten bahseden Allemmah, bu dernek aracılığıyla işçileri hareketlendirmeye çalıştıklarını, iş ve kadın hakları için mücadeleye devam ettiklerini anlattı. Sendikal hareket yürüten işçilere siyasi baskıların da olduğunu ifade eden Allemmah, işçilerin izlendiğini ve baskı altına alındığını kaydetti.
‘Ücret eşit, ama yönetimde kadına yer yok’
Tunuslu katılımcılar ise diğer iki Ortadoğu ülkesine oranla daha iyi bir perspektif çizdi. Tunus’taki yönetim değişikliğini devrim olarak değerlendiren Sonia Agrebi, ardından kadınların Kurucu Meclis’in yüzde 50’sini oluşturduğunu ve ‘devrim’ süresinde de mücadelelere etkin katıldığını söyledi. Kadınlar ve erkekler arasındaki eşitlikleri anlatan Agrebi, “Erkeklerle kadınların ücretleri, çalışma süreleri eşittir” dedi.
8 Mart’a gösteri düzenleyerek kadına yönelik şiddete ‘hayır’ dediklerini, eşitlik, işçi hakları taleplerini dile getirdiklerine yönelik sözlerle devam eden Agrebi, “Ulusal Kurtuluş hükümetimizin kurulmasında da işçi konfederasyonumuz etkin olmuştur” diye belirtti. Buna rağmen Agrebi’nin kadınların karar alma mercilerinde yeterince yer alamamasını söylemesi tartışma yarattı. Agrebi, ücretler eşit olmasına rağmen kadınların hala emzirme dönemlerinde izin haklarından yaralanamadığını ifade etti.
‘Hollanda’da sendikal hiyerarşi yok’
Sendikal durumun diğer ülkelere oranla daha iyi olduğundan bahseden Hollandalı sendikacı Lotti Barbara ise ülkelerinde sendikalara üye olanların çoğunluğunun “alt seviye” çalışanlardan oluştuğunu, yüksek seviyeleri işlerde çalışan kesimlerin üye olmaktan çekindiğini söyledi. Sendikaya üye olan bazı yüksek gelirli çalışanların da sadece toplantılara katıldığı, sendikal faaliyetlerde etkin olmadığını anlatan Barbara, sendikal karalarda “alt seviye” dediği çalışanların etkin olduğunu ve hiyeraşik yapılanmaların sendikalarında olmadığını belitti. Hükümetleri ve sendikalar arasında yan yana görüntü verme gibi bir durumun söz konusu dahi olamayacağının altını çizen Barbara, sendikacıların daha aktivist tutum benimsediklerini, muhalefet partileriyle de görüşmeleri olduğunu, hatta bu partilerden bazı temsilcilerin eylemlerine katıldığını ifade etti.
Erkek egemen dil sorunu
Çalıştayda Türkiye’deki sendikal haretket ve kadının bunlara katılımını anlatan KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan da toplumun yapısından kaynaklı ülkede kadının eve hapsedildiğini ve anne rolüne büründürüldüğünü söyledi. İş hayatına atılan kadınların işte çalışmak yanında evde de iş yapmak zorunda kaldığına dikkat çeken Çalağan, “Söz konusu sendikal mücadele de olunca iş yükü bir kat daha artıyor. Kadın iş, ev, sendika faaliyetlerinde yıpranabiliyor. Ancak mesele kararlı mücadele olunca bizim gibi kadınlar bu yıpranmayı rahat rahat göze alabiliyor” dedi.
Sendikal hayatta önlerindeki en büyük engelin erkek egemen dilin etkin olması olarak değerlendiren Çalağan, KESK olarak bunu kırmaya çalıştıklarını, ancak diğer sendikaların buna yönelik bir faaliyeti olmadığını ifade etti. Çalağan, “KESK’te kadın üye oranı yüzde 45’ken ve bu oranı açıklamaktan çekinmezken, diğer sendikalar kendi kadın üye oranlarını açıklamıyor” diye konuştu.
‘Sendikalarda iç eğitimler yapılmalı’
KESK ayrıca, 11-12 Haziran’da Ankara’da Güvencesizleştirme ve Kadın Emeği Çalıuştayı düzenledi. Eğitim Sen Genel Merkezi’nde başlayan çalıştaya kadın tarım işçileri, DİSK, İmece Kadın Dayanışma Sendikası, KaosGL ve HDK temsilcileri ile akademisyenler de katıldı. Emekçi kadınların karşılaştığı sorunların ele alındığı çalıştayda, devletin piyasacı ve muhafazakar uygulamalarına değinildi.
Kaos GL’den Hayriye Kara ve Seçin Tuncel güvencesizliği çalışma hayatında yaşanılan ayrımcılığın şehirden şehre değişen boyutunu ifade ederken Tuncel; “Mesela bir öğretmen büyük şehirlerde kişiler sendikaların LGBT komisyonları ile iletişime geçebiliyor ancak taşrada yaşan bir öğretmen sendikanın içinde ayrımcılığa uğrayacağını düşünerek yaşadığı sorunu sendikaya aktarmayabiliyor, bu nedenle sendikaların içerisinde daha çok iç eğitimler yapılması gerekiyor” dedi.
‘Seks işçileri güvencesiz koşullarda çalışıyor’
Hayriye Kara ise seks işçisi transların güvencesizlik nedeniyle sokakta çalıştıkların sendikanın var olmamasının ve seks işçiliğinin tartışılmaması nedeniyle bir korumanın olmamasının seks işçilerini sokakta saldırıya açık çalıştıklarını ifade ederken yasal korumanın olmaması nedeniyle kamuda çalışan LGBTİ kişilerin işten çıkarılma gerekçesi olarak “genel ahlaka aykırılık” kararının gösterildiğini belirtti.
‘Çocuklarımızı okutamıyoruz’
Diyarbakır’dan gelen kadın tarım işçileri de çalıştayda sorunlarını dile getirdi. Kadınlar, çalışmak için gittikleri şehir merkezinden uzak yerlerde çadırlarda ve elektrik, su, tuvalet olmadan yaşamaya çalıştıklarını anlattılar÷ Kürt kimlikleri nedeniyle de zorluk çektiklerini ifade eden kadınlar, çocuklarının da eğitim hakkından mahrum kaldığını hatırlattılar. Ayrıca kadın işçiler, hiçbir sosyal güvenceleri olmadan sigortasız çalıştırıldıklarına dikkat çektiler.
‘Kadın katılımında en büyük engel yaşlı ve çocuk bakımı’
Handan Çağlayan ise kadınların başta çalışma hayatı olmak üzere toplumsal yaşama katılımının önünde en önemli engellerden birinin yaşlı ve çocuk bakımı olduğu belirtilerek, AKP iktidarı döneminde kapatılan kamu işyerlerine ait kreşlerin yeniden açılması gerektiği ifade etti. Kamu kurumlarında çalışan taşeron kadın işçilerin de bu kreşlerden yararlanma olanaklarının sağlanmasının talep edilmesi gerektiği belirtti.
Katılımcılar piyasalaştırma politikalarının sağlık çalışanları ve eğitim emekçilerine dönen şiddetinden bahsettiler. Sendikalı olmanın mobbinge, tacize yol açabildiğini ifade eden sendika katılımcılar, şikayetçi olacakları bir mekanizmanın bulunmamasının, ve bu şikayetlerin üstünün örtülmesinin ciddi bir sorun olduğunu söylediler.
Çalıştay kadın sendikacıların aktardıkları ülke deneyimleri, kadın ve emek mücadele yöntemlerinden sonra sona erdi. Ülkelerin durumlarından ve örgütlenme çalışmalarından notların tutulduğu çalıştayda bir sonuç bildirgesi de hazırlandı