KAVAR’da Kadınlar*
1990’ların ortalarında Kavar havzasındaki beş Kürt köyü devletin koruculuk dayatmasını kabul etmeyince İstanbul, İzmir, Aydın gibi Türkiye’nin çeşitli illerine zorunlu göç etmek zorunda bırakılmış. Kentlerde barınmadan iş bulmaya çeşitli güçlükler yaşayan köylüler, 2002 yılında başlayan geri dönüşlerle köyde yaşamı yeniden kurmak mücadelesiyle karşı karşıya kalmış. Göçün ardından 2009 yılında yöreye gelen Özyeğin Vakfı, havza köylerinin yeniden inşasında köylülere destek vermiş. 2013 yılına dek sürdürülen proje kapsamında hayvancılık ve tarımsal üretim desteklenmiş, arıcılık geliştirilmiş, okul ve köy odası inşasına destek verilmiş, havzada, kısa adıyla, Kavar Kooperatifi kurulmuş. Kooperatif, üyelerine makina kiralama gibi konularda çeşitli kolaylıklar sağlıyor.
20-22 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilen çalışma ve gezilerden edinilen izlenime göre köylerde hayata geçirilen “Kırsal Kalkınma” sürecinin başlıca üretici gücü kadınlardır. Kadınların tarım ve hayvancılık alanında göç öncesindeki hayatını sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Tarımsal üretim esas olarak kadınlarla yürüyor. Koyunlar havzayı çevreleyen dağın ardındaki tepelerde yer alan yaylalarda otlatıldığı için, kadınlar her gün iki defa 1.5 saatlik zahmetli beri yolunu çıkıp, süt sağmaya gidiyorlar. Bütün çabalara rağmen devlet hala beri yolunu araç geçecek biçimde genişletmemiş. Bu yolun güçlüğü nedeniyle hayvancılığı bırakan haneler var. Sohbet etme fırsatı bulduğumuz bir kadın, yaşı nedeniyle beriye çıkamadığını, koyunlarını sattığını bildirdi. Köylerde sadece 6-7 hanede koyun besleniyor.
Kooperatifçe satın alınan süt soğutma ünitesi ile kadınlar sütlerini iki gün muhafaza edebiliyorlar. İki gün bozulmadan, hijyenik koşullarda bekletilen süt Tatvan’da pazarlanıyor. Kadınlar ayrıca sütten yaptıkları peyniri de bölgede satıyorlar. Göç öncesinde arıcılık yapılmaktaymış; bugünse arıcılık esas olarak kadınların faaliyeti. Bugün 44 kadın arıcılık yapıyor. Üretilen 4.5 ton bal vakıf aracılığıyla pazarlanıyor. Yeni üretim alanlarından biri de çiçekçilik. Kadınların seralarda ürettiği çiçekleri Tatvan belediyesi satın almış.
Kadınlara geleneksel, kadın emeğine dayalı, tekstil işleri de yaptırılmış. Kadınlar Marks & Spencer, GAP gibi uluslararası dev şirketler için el işi cüzdan, el işi tebrik kartı, fular ve yün atkı üretiyorlar.
Proje kapsamında Yassıca köyünde ortak kullanıma açık bir tandır fırın inşa edilmiş. Evvelden hane içinde yahut bitişiğinde bulunan fırınlarda ekmek yapılırmış. Ancak bu fırınlar yoğun dumana neden oluyormuş. Yanısıra kadınlar fırınlara düşüp ölebiliyor, ciddi yaralanmalar geçiriyorlarmış. Fırınla birlikte her gün genellikle iki hane, ekmeklerini, çöreklerini sırayla tandırda pişiriyormuş.
Ayrıca göç sonrasında kadınlar evlerini kentlerdeki gibi düzenlemeye başlamışlar. Bu nedenle hane dışında bir binadan inşa edilen ortak fırın iş yükünü hafifletmiş, “konfor” getirmiş. Bir köy muhtarının aktardığına göre evlerde artık bulaşık ve çamaşır makinesi, elektrik süpürgesi varmış. Bu aletlerin tüm hanelerde bulunup bulunmadığını bilmiyoruz elbette!
Kürt hareketinin güç kazandırdığı kadınların, üretimdeki ve projedeki konumları nedeniyle daha da güçlendiği söylenebilir. Projenin kadınları doğrudan muhatap alması bu bakımdan önemli. Altmış kişilik kooperatifte sekiz kadın üye bulunuyor; kadınların temsili yetersiz olmakla birlikte, yine de dikkat çekicidir.
Konuştuğumuz kadınlar, göç öncesine kıyasla daha rahat olduklarını aktardılar. Köylerde düzenlenen toplantılarda kadın katılımı hiç de az değildi örneğin. Ne var ki bu kısacık karşılaşmada kadınların konumlarına ilişkin söz söylemek zor. Bir kere köyler arasında ve her bir köyün kendi içinde farklılıklar olduğu görülüyor. Kimi köylerde kadınlar köy toplantısında kendilerine söz verilmemesinden şikayetçiyken, kimi köylerde “erkekler konuşur” düşüncesinde. Ayrıca erkeklerin baskın varlığı toplantılarda belirgin bir biçimde hissediliyor. Tabii ki hane içindeki ilişkilere dair bilgimizin olmayışı, kadınların konumuna dair yargıya varmayı da güçleştiriyor. Görüşmelerimizde kadınlar, hane içindeki işleri esas kendilerinin yaptığını aktardılar. Çocuklara kadınlar bakıyor ve gerek Tatvan’daki toplantıda gerekse köy ziyaretlerinde çocuk bakımının kadınların hareket kabiliyetini güçleştirdiği açıklıkla görüldü. Yine de kadınların nispeten güçlendiği görülüyor; geziden birgün önce düzenlenen toplantıda kadınların kendilerini anlatması, köylerdeki toplantılarda söz alması bu bakımdan önemli göstergelerdir.
Gençlerin ve özelde genç kızların göçü, köylerin önüne yaşlıların bakımı gibi bir sorunu da çıkarmış. Yaş almış kadınlar, kendilerine bakacak kimse olmadığından yakındılar. Kadınların işyükü nedeniyle erkeklere nazaran daha fazla yıpranabileceği ihtimali gözönünde bulundurulduğunda, bu durum yaş almış kadınlar açısından ayrıca sorun oluşturmaktadır.
—*—
Kalkınma projesi kadın odaklı olması nedeniyle gayet başarılı idi. Fakat bu ziyaretlerde gelir getirici aktivitelerden elden edilen kazançların kimin elinde toplandığını, kırsal kalkınma projesi ile oluşan değişimin hane içine nasıl yansıdığını, kadın-erkek ilişkilerini, harcama kalıplarını ve çocukları nasıl etkilediğini tam olarak değerlendirme olanağımız olmadı.
Bu nedenle KEİG olarak kırsal kalkınma projesinin sonuçları bu açılardan ölçecek bir çalışmaya katılımı değerlendirme sürecindeyiz.
ÖNERİLERİMİZ
Hanelere teknolojinin girmesi, kadınların üretime katılması gibi faktörlerin, kadınların sorunu kalmadığı bir izlenimi uyandırdığını gözlemledik. Oysa, bilindiği gibi, kadınların kamusal alandaki kazanımları evdeki kazanımlarına her zaman doğrudan yansımayabiliyor, zihniyet dönüşümü anlamında kadınları özgürleştirici, rahatlatıcı bir güzergah açamayabiliyor.
Nitekim ziyaret boyunca dikkatimizi çeken en önemli şey, kentlerdeki çalışmalarda da gözlemlediğimiz gibi, kadınların konuşurken bir yandan da çocukları ile ilgilenmek zorunda olduğu, kadınların işyükünün 24 saatlik dilime yayılan çocuk bakımının oluşturduğu idi. Çocuk bakımı, çocuğun kadının biyolojik bir faaliyetiyle, doğumuyla hayata gözlerini açmasından dolayı, diğer cinsiyete dayalı iş yüklerinden çok yoğun bir şekilde “kadının doğal görevi” olarak anlaşılma potansiyeline sahip. O yüzden kırsalda yapılacak çalışmalarda çocuk bakımının ortaklaştırılmasına ve elbette mümkünse kamusallaştırılmasına yönelik faaliyetlerin cinsiyet eşitliğinin önemli bir ayağını oluşturacağını tahmin ediyoruz.
Göç de dahil olmak üzere (sosyal) afetlerden sonra kadınlarla yapılan çalışmaların en riskli unsurunu kadınlar arası dayanışmanın muhafaza edilmesi oluşturmaktadır. Özellikle programların öğrenmeye ve yeteneğe dayanması, bu riski artırmaktadır. Bu nedenle yapılan çalışmalarda hem kadınlar arası dayanışmaya odaklanan özel faaliyetlerin konulması, hem sadece yeteneğe dayanmayan faaliyetlerin de içerilmesi, hem de öğrenme güçlüğü, yaş vs.. değişkenleri gözeterek, yetenek gerektiren faaliyetlerin birden fazla seçenekle sunulması önemlidir. Özyeğin çalışmasında örneğin süt toplama faaliyeti, bütün kadınların halihazırda yaptığı bir faaliyet olması nedeniyle önemlidir. Benzer şekilde bu tür çalışmalarda arıcılık, örgü gibi alternatiflerin de artırılması iyi olur. Nitekim görüştüğümüz kadınlardan biri arıcılık konusunda verilen eğitimi anlamadığını söylerken(eğitimin güzel verilmediği, şeklinde ifade etti), köydeki bazı kadınlara daha fazla örgü işi gelmesini bazı kadınların kayırıldığı ve kendinin sevilmediği şeklinde yorumladı. Bütün çalışmalarda karşımıza çıkacak olan bu riski azaltmanın yolu yukarıda ifade edildiği gibi seçenekleri artırmaktır.
Ziyaretler boyunca karşımıza “kadınlar konuşsun” krizi çıktı : ) Kadınların konuşması bir temsil değil, katılım sorunu olarak ele alınmalıdır. Çalışmanın –kadınlarca yürütülen faaliyetlerden çok- genelinin kadınlarca tanıtılması, gerçekten de güven sağlayıcı bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Ancak kadınların konuşmak istemediği ya da konuşacak olan kişinin halihazırda kadınlar arasında öne çıkmış bir kadın olmasının, kadınlar arasındaki ilişkiye çok daha fazla zarar verebileceği gözönünde bulundurulmalıdır. Nitekim çalışma boyunca isteyen kadınlar söz alıp konuşmak konusunda bir sıkıntı da yaşamadı. İlk gün panele sonradan konulan, kadınların konuşmacı olduğu oturumun yapılan çalışmalarda bir yöntem olarak benimsenmesinin, kooperatiflerden gelen temsilciler için kooperatiflerdeki kadınlarla görüşülmesinin kadınların katılımı açısından güçlendirici olacağı söylenebilir.
Din faktörünün güçlü olduğu yerlerde bir şeyin günah olarak görülmesi de kadınların yeniden deneme konusunda geri adım atmalarına sebep olabilir. Ziyaret edilen yerler için böyle bir genelleme yapmak zor, ancak örneğin kadınlardan biri ilk denemede arıların öldüğünü, arıların günahına girmemek için bir daha denemediğini ifade etti.
Kadınlar arası dayanışmanın güçlendirilmesi için, çalışma yapılacak yer özelinde çeşitli uygulamalar düşünülebilir. Ancak örneğin ziyaret edilen bölgelerde kadınların yün yıkamak, temizlik yapmak gibi sebeplerle ellerinde ciddi hasar vardı. Köy kadınlarının hep birlikte el kremi yapması, yaralarını saracak merhemin yapılışını hep birlikte öğrenmesi gibi uygulamalar olabilir.
Çalışma boyunca, kültür, ortak değerlerin muhafazası anlamında öne çıkan bir konu oldu. Ancak kültürel değerler daha çok kadının emeğine, yaşayış biçimine dayanan unsurlardan oluştuğundan, yerel besinlerin/ürünlerin yapımı, çocukların kreşlere gönderilmeksizin kolektif bakımı gibi ortak değerlere erkeklerin katılımını sağlayıcı hedeflerin de çalışmalara dahil edilmesi değerlerin ortaklaştırılması ve elbette cinsiyet eşitliğinin sağlanması anlamında önem taşımaktadır.
KEİG Platformu
* Bu yazı, Özyeğin Vakfı’nın 2009 yılında başlayan ve 2013 yılında sona eren “Sürdürülebilir Bir Kırsal Kalkınma Modeli Olarak Kavar Havzası Deneyimi”nin sonuçlarını görebilmek, kadınlar açısından en azından kısmi bir değerlendirme yapabilmek amacıyla 20-22 Haziran tarihlerinde Tatvan’a giden KEİG Platformu üyeleri tarafından kaleme alınmıştır.