Çalışanların, işyerlerinde kazalara, meslek hastalıklarına, çeşitli risklere, cinsiyet temelli baskı, ayrımcılıklara maruz kalmadan çalışmaları, en doğal haklarıdır. Türkiye’de işçilerin işyerinde sağlık ve güvenliğine dair, durumları ve hakları, işverenin yükümlülükleri 2012 yılında çıkarılan 6331 Sayılı Yasa ile tanımlanmıştır. Yasanın “çalışan” kapsamı oldukça dardır. Ev hizmetlerini, kendi hesabına çalışanları ve hapishanelerde tutuklu olarak yapılan işleri kapsamaz.Ev hizmetleri ve kendi hesabına çalışanların (ev eksenli çalışma) büyük bir bölümünü yine kadınlar oluşturur. Ev hizmetlisi kadınlar, iş kazalarına, meslek hastalıklarına, cinsel tacize, şiddete vemobbingemaruz kalma açısından en riskli grubu teşkil etmesine rağmen, maalesef bu konuda ciddi bir düzenleme yoktur.
Bu konuda 6098 Sayılı Borçlar Kanunu ve bazı yargı kararları, hakların tazminine ilişkin düzenlemeler ve ipuçları barındırabilir. Türkiye ölümlü iş kazaları açısından çok kötü bir durumda olduğu için, iş sağlığı ve güvenliği çalışmaları genel olarak iş kazaları üzerinde yoğunlaşır. Kazalarda da önlem almadan ziyade, tazmine yönelik bir anlayış hâkimdir. Tanımlı meslek hastalıklarının sayısı çok azdır, bunlar içinde kadınlara yönelik tespit edilen meslek hastalığı yoktur.
Tüm eksikliklerine rağmen 6331 Sayılı Kanun özellikle bir yere bağlı olarak çalışanlar (işçiler, memurlar, memur statüsünde personel, stajyer, bursiyer) açısından belli ölçülerde yasal bir zemin oluşturur.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve daha sonra çıkan bazı yönetmelikler işverenlere çalışanların sağlığı ve iş güvenliğini sağlamak için çeşitli yükümlülükler getirmiştir. Bu yükümlülükler aynı zamanda çalışanların haklarıdır.
- İşverenler işyerindeki mesleki riskleri önlemek için gerekli araç, gereç ve ekipmanı çalışanlara sağlamalıdır.
- İş sağlığı ve güvenliği açısından mevcut riskleri, risk değerlendirmesi yaparak saptamalı, bunların önlenmesi için çalışanları bilgilendirmeli, eğitimler vermeli, çalışanların gerekli önlemleri alıp almadığını denetlenmelidir.
- İşveren, çalışanlara iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini sağlamak için işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, diğer sağlık personeli ile acil durum ekipleri ve ilk yardım personeli görevlendirmelidir.
- 50 veya daha fazla işçinin çalıştığı işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği kurulu oluşturmalıdır. İşverenin işyerinde küçük, büyük ayrımı gözetmeksizin, iş kazalarının ve iş kazası ihtimali barındıran hallerin kaydını tutma, iş kazası ve meslek hastalıklarını bildirme, çalışanların sağlık kontrolünü yaptırma yükümlülüğü vardır.
- Kanunda işçi sağlığı ve iş güvenliği çalışmalarına, işçinin katılımı da öngörülmektedir. Bu konuda da işverenlere, çalışanlar arısında temsilci atama, onların görüşlerini alarak uygulamalara katılımı sağlama, birlikte acil durum ve tahliye planları hazırlama, ilk yardım, yangınla mücadele gibi acil durumlar için gerekli olan ekipleri oluşturma görevi yüklenmiştir.
Yukarıda sayılan tüm tedbirleri alma görevi işverenlere aittir ve bunların hepsi yasa ve yönetmeliklerde tanımlanan haklarınızdır. Çok tozlu bir işyerinde çalışıyorsanız ve size maske verilmiyorsa, işverenden bunu istemek hakkınızdır. Aynı biçimde kullandığınız iş giysilerinin,ayakkabıların, ekipmanın sizin ölçülerinize uymaması durumunda (erkeklerin ağırlıklı olarak çalıştığı yerlerde kadınların ölçüleri dikkate alınmaz) itiraz edip, uygun ekipmanı istemek de hakkınızdır. Kabin memurluğu gibi bazı mesleklerde radyasyon ölçümü, sağlık kontrolleri istemek de yasaya göre haklarınız arasında yer alır.
Hak olarak ele aldığımızda bunları aşağıdaki biçimde sınıflandırmamız mümkün.
- Başvuru hakkı: 6331 sayılı yasaya göre “ ciddi ve yakın bir tehlike” karşısında işverene veya işyerinde varsa iş sağlığı ve güvenliği kurullarına başvurma hakkınız vardır.
- Çalışmaktan kaçınma hakkı: Soma’da 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiği iş cinayetinden sonra gündeme gelen bu hak, önemlidir.Yasaya göre iş sağlığı ve güvenliği kurulundan, kurulun bulunmadığı yerlerde işverenden, ciddi ve yakın bir tehlikenin var olduğu ancak gerekli önlemlerin alınmadığı yönünde tespit kararı alan çalışan, gerekli önlemler alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınma hakkına sahiptir.
- İş sözleşmesini fesih hakkı: Yasanın sadece iş sözleşmesi ile çalışanlara yönelik tanımladığı bir haktır. “İş sözleşmesiyle çalışanlar, talep etmelerine rağmen gerekli tedbirlerin alınmadığı durumlarda, tabi oldukları kanun hükümlerine göre iş sözleşmelerini feshedebilir”. Çalışanlar sürekli işini kaybetme korkusu yaşadıkları için, bu hak genellikle kullanılmaz.
- Tehlikeli bölgeyi terk etme hakkı: Ciddi ve yakın tehlikenin önlenemez olması halinde, tüm çalışanlara tehlikeli bölgeyi iş sağlığı ve güvenliği kuruluna yahut işverene başvurmaksızın terk etme hakkı tanınmıştır.
- İdari makamlara şikâyet hakkı: Çalışanların alınmayan iş sağlığı ve güvenliği önlemleriyle ilgili olarak her zaman Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na şikâyet hakkı mevcuttur.
- İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulundurma hakkı: İşveren işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulundurmalıdır. Bunlar görevlendirildikleri işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili gerekli tedbirleri işverene yazılı olarak bildirir; bildirilenler içinde hayati tehlike arz edenlerin işveren tarafından yerine getirilmemesi hâlinde, bu hususu bakanlığın yetkili birimine bildirir.
Tazmin amaçlı haklar:
Türkiye’de çalışanların iş yerinde uğradıkları kaza ve hastalıklarla ilgili zararın tazminine yönelik, bazı haklar vardır. İş kazası veya meslek hastalığına maruz kalan her sigortalıya, sağlık yardımları Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) aracılığıyla yapılır. Bunun yanında sigortalılara, tedavi süresince geçici iş göremezlik ödeneği ile iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle en az yüzde 10 oranında, iş göremez duruma düşmeleri halinde, iş göremezlikleri devam ettiği sürece, sürekli işgöremezlik geliri bağlanır. Çalışanın bu nedenle ölümü halinde, hak sahiplerine ölüm geliri bağlanır. SGK tarafından karşılanmayan haklar ise kusur oranı hesaba katılarak Borçlar Kanuna göre ayarlanır. Bu haklar Türkiye Borçlar Kanunu’nun 71. Maddesi’nde düzenlenmiştir.
6331 sayılı yasanın amaç maddesinde, işyerinde risk ölçümleri yapılırken, kadınları özel gruplar olarak tanımlayıp, risk ölçümlerinde cinsiyetin dikkate alınması gerektiği vurgusu bulunuyor. Fakat yasanın bütününe bakıldığında, toplumsal cinsiyete özgü risk ve tehlikelerin göz önünde bulundurulmadığı görülüyor. Yasadan sonra çıkarılan Kadın Çalışanların Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelik ile Gebe ve Emziren Kadınların Çalışma Şartlarıyla İlgili Yönetmelikte ise yasa koyucu, tüm kadınların çalışmadan kaynaklı kadın işçi sağlığı ve güvenliği haklarını değil, çocuk sahibi olan kadınların sağlığı ve güvenliğini esas alan bir yaklaşım benimsiyor.
Gece Postalarında Çalıştırma Yönetmeliği: Kadınların gece postalarında 7,5 saat çalıştırılmalarını, gece vardiyasında evlerine yakın bir merkeze servisle taşınmaları yükümlülüğünü getiriyor.
Gebelik analık durumunda çalıştırılma yasağı, başlığı altında aynı yönetmelikte,“hamile kadının doktor raporuyla gebe olduklarının tespitinden itibaren doğuma kadar, emziren kadının ise doğum tarihinden başlayarak, işyeri mevzuatındaki hükümler saklı kalmak şartıyla bir yıl süre ile gece postalarında çalışamaz” deniliyor. Emziren kadın doktor raporu ile emzirmenin çocuk ve anne sağlığı açısından önemini vurguladığında, bu yasak altı ay daha uzatılıyor. İşçi kadınlar sözkonusu olduğunda pratikte bu yasağın çoğu kez uygulanmadığını görüyoruz.
Emziren Kadınların Çalışma Şartlarına ilişkin yönetmelik: Bu yönetmelikte de gece vardiyası yasağı, düzenli sağlık kontrolü izinleri, emzirme odası, kreş gibi düzenlemeler yer alıyor.
*Bu soruyu hazırlayan Necla Akgökçe’ye teşekkür ederiz.