İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği, 16 Şubatta Petrol-iş Sendikası
Genel Merkezinde, ‘Evde, işte çalışıyoruz, sağlığımızdan olmak
istemiyoruz’ konulu Kadın Çalıştayı’nı düzenledi.*
Üç bölüm olarak gerçekleştirilen çalıştayın ilk kısmında sağlık, tarım, adalet
sektörlerinde kadınların çalışma koşullarına değinilirken Sendikal Güç Birliği
Platformu ve ev işçisi kadınlar adına sunumlar yapıldı. İlk oturumun sonunda
müzik ve şiir dinletisi gerçekleştirildi.
İş cinayetlerinde yaşamını kaybeden tüm emekçiler için bir dakikalık saygı duruşunun yapılmasının ardından Kadın Çalıştay’ının çerçeveli sunuşunu yapan Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Öğretim Görevlisi Yardımcı Doçent Dr. Berna Güler Müftüoğlu, “Çok canlar kaybettik. Fabrikalarda yandık, kaytarmasınlar diye üzerine kapılar kilitlenen fabrikada 5 kadın arkadaşımızı yanarak kaybettik, bunlar iş kazası mı? Hayır, iş cinayeti. Çünkü hepsi önlenebilir ve engellenebilirdi,” diyerek sözlerine başladı.
İş cinayetlerine ilişkin araştırma sonuçlarını rakamlar ile ifade eden Müftüoğlu şunları kaydetti: “2002-2011 yılları arasında 706608 iş cinayeti meydana geldi, 10297den fazla işçi yaşamını yitirdi. 15961 işçi iş göremez hale geldi. Günde en az 4 işçi yaşamını yitiriyor. 2005-2011 yılları arasında 10584 kadın, şiddete maruz kaldı. Tüm dünyada yoksulların %70ini kadınlar oluşturuyor, işlerin 3te 2sini kadınlar yapıyor, toplam gelirin yalnızca 10da 1i kadınlara ait. İstihdam oranlarına bakıldığına ise kadınların payına düşen yalnızca %24. 20 milyon kadın ilkokulundan sonra öğrenimine devam edemiyor. Bizim ülkemizde kadınlar haftada ortalama 28 saat ev içi emek harcıyor. İSİG verilerine göre kadınlar en çok tarım sektöründe yaşamını kaybediyor. Kadınların çalışırken en çok 18-27 yaş aralığında ölüyor.”
İş cinayetlerini sorununa ekonomik-politik bazda bakmak gerektiğini söyleyen Müftüoğlu sistemin sürekli olarak krize girdiğini belirtti ve şunları söyledi: “Sistem krizden çıkmak için artı değeri arttırmayı tercih ediyor. Krizi kimin yarattığı ve sonuçlarını kimin ödediği soruları önemli. Krizi kimin yarattığı belli, sermayenin krizi. Bedelini ödeyenler de belli, faturasını hep emekçiler ödüyor.”
Sistemin güvencesiz çalışma koşullarını dayattığını ifade eden Müftüoğlu, “Bizler en kötü işlerde en kötü iş işsizlikten iyidir diyerek karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Sağlık ve ulaşım gibi haklardan da mahrum bırakılıyoruz çünkü gelir seviyemize göre bu hakları satın alabiliyoruz,” diye konuştu.
Müftüoğlu’nun ardından Neslihan Karatepe tarımda kadın emeğine ilişkin sunumunu yaptı. Kırsal alanda kadın yapısının hatlarını ortaya koyan Karatepe şunları söyledi: “Tarımda büyük bir oranda cinsiyete dayalı bir iş bölümü var, bu ayrımcılığın sonunda kadınlar ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaya başlıyor. Kadının tarım alanında emeğinden yoğun olarak faydalanıyor. Kısacası tarım sektörü kadınlaşıyor. Erkek ve kadınların eşit olarak istihdam edildiği tek sektör diyebiliriz tarım alanı için. Ücret eşitsizliği yine tarımda da karşımıza çıkıyor.731 lira ücret alan kadın tarım işçisinin ücreti erkeğe oranla çok düşük. Tarımda çalışan bir erkeğin aldığı ücret 1400 lirayı buluyor. Yine kadın tarım işçisinin aldığı ücrete baktığımızda 2011 yılından 2012 yılına 16 liralık bir artış oluyor. Kadınların tarımda kayıt dış çalışması her türlü güvenceden ve sağlık hakkından mahrum kalmasına da sebep oluyor. Trafik kazaları, sağlıksız barınma koşulları ve boğulmalar tarım sektöründe kadınların kaybedilmesinin en önemli sebepleri arasında. Ayrıca kadınlar su kanallarında serinlemek isterken boğuluyorlar. Günde 16 saat güneş altında çalışıyorlar ve çadırda temiz sudan mahrum kalarak, yeniden bakım hizmetleri vererek yaşamlarına devam ediyorlar. Tarımda çalışan kadınların %6.4ü cinsel, %20si fiziksel şiddete, %24.5i duygusal şiddete maruz kalıyor. Tarım işçilerinin İş Kanununda ele alınması için 51 veya daha fazla tarım işçisinin çalışması gerekiyor. Mevsimlik tarım işçileri ise süreksiz iş kapsamına alındıkları için çoğu haktan faydalanamıyorlar.”
Sağlık emekçilerinin çalışma koşullarına ilişkin sunumu Zehra Koçyiğit ve Gülşen Türker gerçekleştirdi. Sağlıkta dönüşüm programının hastanelerde hekimden hasta bakıcısına kadar tüm çalışanlara kar-zarar hesabıyla bakılmasına sebep olduğunu, işveren mantığının hakim kılındığını ifade eden Türker, yaşanan olumsuzluklara ve sağlık sorunlarına değindi: “Sağlık hizmeti verirken sağlıksız ve ağır koşullarda çalışıyoruz. birçok hastalığa yakalanıyoruz. Kolon kanseri, meme kanseri, rahim ve yumurtalık kanserleri, şiddet ve taciz, uyku sorunları, doğum ve süt izinlerinin kullanılamaması, emzirme odaları ve kreş hakkımızın olmaması, kullanılan eldivenlerden dolayı cilt rahatsızlıkları çokça karşılaştığımız sorunlar. 8 saat ile 24 saat arasında çalışma saatlerimiz var. Dinlenme zamanlarımız yok, olsa bile yoğunluktan kullanamıyoruz. Araştırmalar sağlık çalışanlarının diğer sektörlerde çalışanlara göre mobbinge uğrama oranlarının 16 kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Uğradığımız şiddet olayları bir yana sağlık çalışanı arkadaşlarımızın intihar olayları da çoğalıyor, damar yolundan kendilerine enjeksiyon yapan arkadaşlarımız yaşamına son veriyor.”
İmece Kadın Sendikası adına konuşma yapan Serpil Kemalbay da şunlara değindi: “Dünyada 50 milyonun üzerinde ev işçisi olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’de ise yüzbinlerce. Ücretli ev işçiliği meselesi kadınların görünmeyen emeklerinden kaynaklı olarak görmezden gelindi. Ücretli ev işçilerinin gelirlerinin hane halkı gelirlerinin yarısını karşıladıkları görülüyor. ILOda ise yalnızca ücretli olarak çalışan ev işçileri tanımlamıyor. Yaklaşık 800 bin ev işçisi sosyal güvenlik hakkından mahrum. Ücretsiz çalışanlar ve ev kadınları buna dahil değil. Yapılan araştırmalarda 6,5 milyon kişi ev kazası yaşıyor 3 -4 bin kişi ev kazası sonucu yaşamının yitiriyor. 300 bin kişi de hastanelerde tedavi görüyor.”
Ev Eksenli Çalışanlar Sendikası kurucu üyesi Gülsüm Coşkun da taleplerini şöyle ifade etti: “Toplumsal cinsiyetçi iş bölümüne son verilmeli, bakım hizmetleri azami ölçüde kamusal alandan ücretsiz karşılamalı, ev işçileri diğer işçiler ile aynı statüye kavuşturulmalı, ILO 189 imzalanmalı, 4857/e bendi iptal edilmeli, 6331/e bendi iptal edilmeli, ev kadınlarına sosyal güvence verilmeli, ev işçilerinin en az 5 yıllık sigorta primi devlet tarafından karşılanmalı, işçileri kiralama firmalarının kapatılması, mesleki standartlar tanımlanmalı, ücretli ve ücretsiz kadın işçilere yıpranma payı/erken emeklilik, göçmen ev işçilerinin çalışma ve oturma izinlerinin kolaylaştırılması.”
Mimar Mühendis Şehir Plancılarından Nedret Durukan kadınların meslekleri üzerinden yıpratılması ve aşağılamasına dikkat çekti ve şunları söyledi: “Mimar Mühendis ve Şehir Planlamacılarının meslek örgütü olan TMMOBun yaptığı profil araştırmalarının sonucuna göre yönetici kadın sayısı odalarda %7yi geçmemektedir. Erkek egemen bir meslek yapısı var. Sektörde kadın işsiz sayısı erkeklerin oranını katlamaktadır. Kadınların erkeklere göre işsizlikleri yüksek, erkeklerin maaşları ise kadınlara göre %21 oranında daha fazla. Kadınlar evde mutfağa, fabrikada laboratuvara yani hep arka cepheye itilmektedir. Şantiyeler kadınlar için görülmüyor, çalışma ortamları erkeklere göre dizayn ediliyor, kadınlar için banyo ve tuvalet ihtiyacı düşünülmüyor. İşyerinde cinsel tacize sıkça rastlanıyor. Cinsiyetinizin özellikleri sürekli espri konusudur, imalar ile yüz yüze kalır, şantiyelerde duvarlara sizlere yönelik aşağılayıcı sözlerin yazılması ile karşılaşılırsınız. ‘Niye mühendis oldun? Evlendin mi? Çocuk sahibi olmayı düşünüyor musun? Vardiyalı çalışabileceğine inanıyor musun? Şantiye olmaz satış pazarlama düşünüyor musun? Topuklu ayakkabı giyemezsin?’ gibi sorular iş alımlarında sorulan soruların başında geliyor.”
Kadın Çalıştayı’nın 2. bölümünde açık oturum düzenlendi. DHL direnişinden kadın işçi Aysel Şimşek DHL direnişini ve DHL’de çalışma koşullarını şöyle özetledi: “Makineden gelen ürünleri 9 saat boyunca toplamaktan, etiket yapmaktan bel ve boyun fıtıkları oluşuyor, hamile çalışanların ağır kaldırmalarını engellemek için bilgisayar başında etiket yapmalarını istiyoruz ama bu seferde radyasyona maruz kalıyorlar. Çalıştığımız yerin güneş ışığı almaması gerekiyor. Kapalı ortamda yoğun ışıklar altında çalışıyoruz bu sebeple göz rahatsızlıkları yaşıyoruz. Koşullarımız çok zor olmasına rağmen asgari ücret alıyoruz. Senede bir kere %3 ile 5 arasında zam yapılıyor. Bunlara son verilmesi için 2012’nin 5.ayında örgütlenmeye başladık. İşveren örgütlenmeden haberdar olunca 6. ayda işten çıkardılar. Sendikal sebeple atmak istemedikleri için performansınız düşük dediler. Performans ödülü alan arkadaşımızı da çıkardılar. Erkekle aynı işi yapıyoruz, palet çekiyoruz ancak erkekler 30 lira, biz 25 lira alıyoruz. Şimdi de Tümtise üye olanlara da olmayanlara da HAK-İŞe bağlı TAŞIMA-İŞe üye olmaları yönünde baskı yapılıyor, %20 ile %30 arasında zam teklif ediliyor. Biz tüm bu oyunlara rağmen yağmur,çamur,kar demeden direnmeye devam ediyoruz, kazanacağımıza da inanıyorum. Sizleri de direnişimizde görmek ve destek vermek istiyoruz. Yaşasın DHL direnişimiz!”
263 gündür süren THY direnişinden Neslihan Canıoğlu ise direnişçi arkadaşlarının selamı ile sözlerine başladı ve şunları söyledi: “Direnişimiz 305 arkadaşımız işe dönene dek devam edecek. Verdiğimiz mücadele sonucu grev hakkımızı kazandık, atılan işçilerde işine iade edilecek, çok büyük bir başarı kazanacağımıza inanıyorum. Sizlere çalışma koşullarımız yüzünden edindiğimiz hastalıkları sayacağım, ancak bunlar meslek hastalığı olarak kabul edilmiyor. Oysa bunların hepsi havacılık işkolunda çok sık yakalandığımız hastalıklar. Jet lag ve kozfmik radyasyona bağlı kanser, kadın işçilerde düşük yapma ve çocuk sahibi olamama, yoğun mobbing, psikolojik rahatsızlıklar, MS hastalığı, ani basınç değişikliği sonucu sakatlanmalar, akciğer şişkinliği, iç organlar ve rahimde sarkma ve damar rahatsızlıkları. Tüm bunların aşılması için çalışma koşullarının derhal iyileştirilmesi gerek.”
Sonuç bildirgesi
-Toplumsal cinsiyetçi iş bölümüne son verilmeli.
-Kadın işlerinin tehlikesiz ve basit olduğu ön yargısı yıkılmalı.
-Yeniden üretim atölyelerine dönüşen evler ve iş yerleri sağlık ve güvenlik risklerine karşı güvenli hale getirilmeli.
-Gerek devlet tarafından gerekse emek ve meslek örgütleri tarafından oluşturulan işçi sağlığı ve güvenliği politikalarının toplumsal cinsiyet açısından düzenlenmeli.
-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, işyerlerinde ve evlerde kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı işlerin ve bu işlerde çalışan kadınlarda rastlanan ortak sağlık sorunları ve riskleri rapor edilmeli ve kamuoyuyla düzenli olarak paylaşılmalı.
-Kadınların çalışma alanlarındaki kimyasal, biyolojik, fiziksel, ergonomik vb. riskler saptanmalı.
-İşyerinde kadına yönelik cinsel şiddet, taciz, cinsel sataşma tehlikesine karşı başvuru masası oluşturulmalı.
-Emek ve meslek örgütleri kadın işçi sağlığı konusunda sektörlerine göre veri toplamalı ve raporlandırmalı.
-Tüm çalışma alanlarında kadınların örgütlenmesi ve birleşik mücadelesi gerekli.
-Kadınlar çifte mesaisinin yıpratıcılığı ve üstlerindeki aşırı iş yüküne bağlı fiziksel ve ruhsal zararlar toplamı bir meslek hastalığı tanımı getirilmeli.
-Ücretli ücretsiz kadın işçilere yıpranma payı/ erken emeklilik uygulamaları getirilmeli.
-Ev ve bakım hizmetleri azami ölçüde kamusal alandan ücretsiz karşılanmalı.
* Bu haber emek sitesinden alınmıştır.