Evrim Kepenek’in Burcu Karakaş ve Bawer Çakır ile yaptığı söyleşiyi aşağıda okuyabilirsiniz…
Eşcinselliğin Mücadele Alanı Olarak Futbol
Evrim Kepenek, bianet, 14 Aralık 2013
Burcu Karakaş ve Bawer Çakır’ın imza attığı Erkeklik Ofsayta Düşünce isimli kitap, eşcinsel kimliğiyle var olma mücadelesi veren Hakem Dinçdağ’a ve eşcinsellerin tanınma sürecinde futbolun mücadele alanı haline gelmesine odaklanıyor.
Türkiye toplumunun pek de alışık olmadığı bir konu eşcinsellik. Tartışılması, gündeme gelmesi neredeyse bir tabu. Gündeme geldiğindeyse olumsuzlanan haliyle “bir hastalık”.
Futbol ise eşcinsellik mevzusunun aksine, hep gündemde. Evde, okulda, sokakta, kahvede sohbetlerin neredeyse ilk sırasında. İşte bu asla biraraya gelemez gibi düşünülen iki kavram, başarılı muhabirler Burcu Karakaş ve Bawer Çakır’ın gözünden Erkeklik Ofsayta Düşünce isimli kitapla yan yana geldi, tartışmaya açıldı.
Kitap geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları’ndan çıktı. Kitapta, Karakaşın, futbol ortamında eşcinsel kimliğiyle var olma mücadelesi veren Hakem Halil İbrahim Dinçdağ’la yaptığı uzun söyleşiye ve Bawer Çakır’ın gözünden, eşcinsellerin Türkiye’deki tanınma mücadelesini ve futbolun da bu mücadelenin bir alanı haline gelmesine odaklanıyoruz.
Okuyucu, Karakaş’ın söyleşisinden, hakem Dinçdağ’ın sadece futbol arenasında değil, Trabzon’da, muhafazakâr bir çevrede, “cemaat” yurtlarında ve bir inanan olarak varolma uğraşını da öğrenme fırsatı buluyor.
Hem Karakaş’ın söyleşisinden hem de Çakır’ın yazısından okuyucunun yüzleştiği bir gerçek daha var ki oda, Türkiye toplumunun eşcinsellere yönelik ikiyüzlü dışlama pratiği.
Çakır ve Karakaş’la Erkeklik Ofsayta Düşünce kitabı üzerine konuştuk.
Kitap öncesinde şunu merak ediyorum. Siz ikiniz nasıl bir araya geldiniz?
Karakaş: Halil İbrahim Dinçdağ ile Milliyet için geçen sene röportaj yapmak maksadıyla ilk kez biraraya geldiğim günün sonunda, kendisine yaşadıklarını kitaplaştırmayı isteyip istemeyeceğini sormuştum. Halilden olumlu bir yanıt alınca da, beraber uzun bir söyleşi gerçekleştirdik.
İletişim Yayınlarından editörümüz Tanıl Bora, söyleşinin yanı sıra kitabın içeriğini zenginleştirmenin daha şık olacağını ifade edince Bawer ile irtibata geçtik. Erkeklik Ofsayta Düşünce de böyle çıktı ortaya.
Çakır: Meslekten dolayı birbirimizi tanıyorduk. Ekim 2012’de Halil İbrahim Dinçdağ ile dayanışmak için, LGBT’ler ve Sol Açık isimli taraftar grubu bir dostluk maçı yaptı.
Ertesi gün de futbol ve homofobi başlıklı bir söyleşi düzenledik. Dinçdağ konuşmacılardan biriydi. Ben de kolaylaştırıcı. Burcu ile ilk kez orada kesişti yollarımız. O kitaba başlamamıştı, sonrasında, kitap için benden bir yazı yazmamı istediler. Hikaye böyle başladı.
Okuyucu, sizin kaleminizden, Dinçdağ’ın mücadelesine tanıklık ediyor…
Karakaş: Kitabın esas amacı Halil ile dayanışma göstermek. Halilin hakemlik görevine son verilmesinin ardından, Türkiye Futbol Federasyonuna açtığı dava halen devam ediyor. Gelecek duruşma 4 Mart 2014te görülecek.
2009 yılında işinden edildiği günden bu yana işsiz. Ayrımcılıkla mücadelesinin yanı sıra yaşam mücadelesi de veriyor bir yandan. Türkiyede gündem malum, dakika başı değişiyor. Halil ile söyleşiye başlarken mücadelesini bir şekilde yeniden sıcak gündeme sokabilmeyi hedeflemiştik. Bir de tabii bir nebze de olsa, homofobların önyargı duvarlarını yıkmaya çalışmayı!
Sonuç olarak tabu olarak algılanan konulardan birine değindiniz, nasıl cesaret ettiniz?
Karakaş: Tabu derken, özel olarak futbol camiası ve eşcinsellik, evet, halihazırda bir tabu. Kimse konuşmak istemiyor, futbol camiası denen yapı içerisinde eşcinseller yokmuş gibi davranılıyor.
Homofobiye karşı alternatif futbol mecralarında bir mücadele var ancak endüstriyel futbol için ne yazık ki durum bu değil. Eşcinseller yoklarmış gibi davranılıyor. Yok saymakla varolanı nasıl yok edemezsek, yaşanan sorunları da aynı şekilde yok edemeyiz. Tabuysa tabu olmaktan çıkarmak gerekiyor.
Bu da en klişe tabiriyle toplumsal değişimden geçiyor ama takdir edersiniz ki böylesine bir değişim uzun sürede gerçekleşebilir. Ancak hukuksal düzenlemeler için beklemek gerekmiyor, gerekmemeli. Bu yüzden “cinsel yönelim” ve “cinsiyet kimliği” ibarelerinin anayasaya eklenmesi önemseniyor zaten.
Çakır: Kendi adıma uzunca bir süredir bu konuyla ilgili yazılar yazıyordum. Hem Dinçdağ’ın davasını başından beri takip ettim hem de futbol ve homofobi meselesine dair kafa yoruyordum.
Bu “erkek” alanına LGBT ve kadınların nasıl dahil olduğu ya da olabileceği üzerine düşünüyordum. Erkeklerin tekeline aldığı bu oyunu ve kültürü dönüştürmeyi önemli buluyorum.
Dinçdağ’ın hayatından kimi okuyucu mücadeleyi ve kendi olmayı öğreniyor. Dinlediklerinizin sizin ruh dünyasına bir etkisi oldu mu?
Karakaş: Halil çok güçlü bir insan. Özel hayatı ifşa edildi ve bu kimin başına gelse insanı psikolojik olarak derinden yaralayabilecek bir durum. Ben en çok Halilin, yaşadıkları karşısında sergilediği dik duruştan ve kendinden “utanması” istenirken onun hayatını mahvedenleri utandırmasından etkilendim diyebilirim.
Eşcinseller medyada ya nefret söylemi içeren haberlere konu oluyor ya da toplumun ötekisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu nefret söylemi dili özellikle eşcinsel bireyler açısından bakarsak, nasıl yoluna girer?
Karakaş: Medyanın söylemine özellikle dikkat etmesi gerekiyor. Bazen bilinçli kimi zaman da cahillikten diyelim, kullanılan dil nefret söylemini körükleyebiliyor. Bu ziyadesiyle tehlikeli.
İşlerin nasıl yoluna gireceği konusunda bizlere yani gazetecilere önemli görevler düşüyor. Haber yazımında LGBTİleri ötekileştiren hatta aşağılayan bir söylem kullanılabiliyor. Benzer söylemlere karşı özenli davranılması şart.
Çakır: LGBT mücadelesi medyadaki temsile dair şikayetlerini çok uzun zamandır dile getiriyor. LGBT’ler yavaş yavaş olumlu haberlerin öznesi olmaya başlasa da yaygın medyada hala kriminalize ediliyor, hedef gösteriliyor, negatif bir biçimde sergileniyorlar.
Raporlara, haberlere, yazılara rağmen genel algıda çok büyük değişiklikler yaşanmış değil. Bu değişim için öncelikle gazetecilerin, editörlerin ve yayın yönetmenlerinin zihinlerinin değişmesi/dönüşmesi gerekiyor.
Buna açık, istekli insanlarla bir şekilde ortak bir noktada buluşuldu, buluşulmaya da devam ediyor ancak buna gönülsüz olan kalabalık bir kitle var ve o direnci kırmak için daha etkili kampanyalar yapmak, daha fazla kontak kurmak gerekiyor.
Bu iş sadece LGBT’lerin ve örgütlerinin sorumluluğu değil. Bu konuda medya kuruluşlarının başındaki insanlara da büyük rol düşüyor. Onların başlatacağı küçücük bir değişim çabası bu dönüşümü de beraberinde getirecektir.
Bawer sen burada mücadelede aktif bir bireydin. Türkiye ve şu an yaşadığın ülkedeki LGBTT bireylerin haklarını, mücadeleyi kıyaslar mısın?
Bu çok kapsamlı, tek başına bir yazı konusu. Katalunya ve İspanya ile Türkiye arasında elbette ki en büyük fark burada LGBT’lerin insan haklarının yasal koruma altında olması. Homofobi/transfobi tolere edilmiyor, bu konuda kampanyalar yapılıyor.
Katalan Özerk hükümeti, LGBT örgütleriyle birlikte çalışmalar yürütüyor. Görmezden gelme, yok sayma Türkiye’nin aksine yok.
Türkiye ise hem hükümeti hem de toplumuyla hala üç maymunu oynamakta ve LGBT’lerin insan haklarını görmezden gelmekte. Düşünün ki Türkiye’de bir nefret suçları yasası var ve içinde LGBT’ler yok. Türkiye bu konuda saçmalığın kitabını yazmaya devam ediyor ve homofobisinde ısrarcı.
Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?
Karakaş: Halilin mücadelesi devam ediyor. Mücadelesi devam ettiği için, desteğin de aynı şekilde sürmesi gerekiyor. Bu, uzun soluklu bir mücadele.
LGBTİ hareketi, Türkiyede ayrımcılıkla mücadelenin çok önemli bir parçası. Teoride hak ve özgürlükler herkes için ancak bu pratikte de böyle olmalı.
Çakır: Bu kitabın hem Dinçdağ’ın haklı mücadelesini daha görünür kılması hem de hakları için mücadele eden insanlara cesaret vermesini umuyorum.
Haksızlığa uğramış insanlara da haklarını aramaları için itici bir güç olursa arzuladığım şeye hizmet etmiş olacak. (EK/YY)
Erkeklik Ofsayta Düşünce (Futbol, Eşcinsellik ve Halil İbrahim Dinçdağın Hikayesi), Burcu Karakaş – Bawer Çakır, İletişim Yayınları, 2013.
* Bu söyleşi bianet‘te yayımlanmıştır.