İpek İlkkaracan, KEFA[1]
Covid-19 Pandemisi bir toplum sağlığı krizi olmasının ötesinde, alınan önlemlerin etkisiyle ekonomik krizi de beraberinde getirdi. Kadınlar açısından bakıldığında en belirgin ekonomik etkilerden biri üç unsura dayalı olarak ev içi ücretsiz iş yükünün artması: Okulların kapatılması, dışarıdan hizmet alımlarının büyük ölçüde azalması, hanede hastalanan ve bakıma muhtaç birisi olması riskinin artması. Diğer ülkelerde yapılan çalışmalar, bu üç faktöre dayalı olarak kadınların ücretsiz iş yükünün en az %30 oranında arttığını bulgulamaktadır.[1] Özellikle de istihdamdaki kadınlar açısından ele alındığında, bu artışla birlikte toplam (ücretli + ücretsiz) çalışma saatleri açısından sürdürülebilir olmaktan çıkmaktadır. Pandemi altında tele çalışmaya geçmiş olan, ya da pandemiye rağmen işyerinde çalışmaya devam eden okul çağında çocuk sahibi kadınların haftalık (ücretli + ücretsiz) mesaileri 80 saatin üzerine çıkmaktadır.
Öte yandan Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de kadın istihdamının önemli bir kısmı pandemi açısından kritik addedilen bakım sektörlerindedir: Başta sağlık, yaşlı ve engelli bakım hizmetleri, sosyal hizmetler, ev ve yemek hizmetleri ve eğitim gibi. Pandemi koşulları altında bu sektörlerdeki mesai saatleri de artmış ve çalışma koşulları (sağlık riski de dahil olmak üzere) daha zorlayıcı hale gelmiştir. Gene diğer ülke çalışmaları, örneğin sağlık sektöründe çalışan kadınların işyeri saatlerindeki artışla birlikte değerlendirildiğinde, haftada en az 95 saate varan çalışma süreleri tahmin etmektedir. Pandemi koşullarında iş-yaşam dengesinin sağlanması pek çok kadın açısından – özellikle de istihdamdaki kadınlar açısından- giderek olanaksız hale gelmektedir. Bu durum ekonomik alanda zaten dünyadaki en büyük toplumsal cinsiyet uçurumlarına sahip olan Türkiye’de, durumun giderek daha da kadınlar aleyhine dönmesini tehdit etmektedir. Ücretsiz emek uçurumunun derinleşmesi, kadınların işgücüne katılımı, kadın-erkek ücret farkı, işlerdeki cinsiyete dayalı yatay ve dikey ayrışma açısından bedelleri beraberinde getirecektir.
Yukarıdaki durum pandemi ile kadınların işgücü arzı üzerinde artan kısıtlara işaret etmektedir. Öte yandan ekonomik kriz altında artan işsizlik ile işgücü talebindeki daralma kadın-erkek herkesi etkileyecektir. Büyümenin negatife döndüğü (örn. IMF’nin 2020 için Türkiye tahmini +%3’ten -%5’e revize edilmiştir) makroekonomik bir ortamda, zaten yüksek olan işsizlik oranının (Ocak 2020’de %13.8) daha da artması beklenmektedir. Türkiye için yapılan bir çalışmada, işsizlik oranının alınan önlemlere bağlı olarak en fazla %31.4 ile en az %24.2’ye ulaşacağını tahmin edilmektedir.[2] Çalışma kadın istihdamındaki kaybın (tahmine göre %17-26), toplam istihdam kaybının (%18-29) altında kalacağını öngörmektedir. Kısa vadede kadın istihdamı üzerindeki göreceli daha düşük etki arkasındaki temel nedenlerden biri kadın istihdamının eğitim ve sağlık gibi pandemiden az etkilenen sektörlerde yoğunlaşması olarak yorumlanabilir. Ancak orta vadede, talebin daraldığı, işsizliğin yüksek seyrettiği olumsuz bir makroekonomik ortamda kadın istihdamı üzerindeki etkileri arz kısıtları ile birlikte değerlendirmek gerekir. Bu çerçevede, giderek azalan iş olanakları kadınların zaten düşük olan işgücüne katılımı üzerinde erkeklere göre daha da büyük olumsuz etki yaratacaktır. Ayrıca, çalışmalar kadın ücretlerinin işsizliğe karşı erkeklere göre daha duyarlı olduğuna işaret etmektedir;[3] yani artan işsizliğin özellikle de düşük vasıflı çalışan kadınların ücretleri üzerindeki aşağı doğru baskısı daha da güçlü olacaktır.
Bu çerçevede, kadın-erkek eşitliğini gözeterek yapılacak ekonomik politika müdahaleleri, toplumsal cinsiyet bakış açısı ile arz ve talep taraflı kısıtları bir arada değerlendirmelidir. Bu çerçevede kısa ve uzun vadede politika önerileri aşağıdaki gibidir:
- Pandemi koşulları altında tele-çalışma da dahil olmak üzere istihdamın devam ettiği işyerlerinde, sadece bakım yükümlülükleri olan kadın çalışanlar değil, aynı zamanda ve hatta özellikle erkek çalışanlar için iş-yaşam dengesi gereksinimleri çerçevesinde gerekli önlemlerin alınması: ücretli bakım izinleri, esnek çalışma saatleri (kayan ya da yoğunlaştırılmış iş saatleri vb.) , evden (tele) çalışma, fazla mesainin önlenmesi, vb.
o Bu çerçevede kimi kamu kuruluşlarında sadece kadın çalışanlara bakım izni verilmesi (yıllık izinlerden kullanılması da dahil), ayrımcı bir uygulamadır; bu tip iş-yaşam dengesi önlemleri erkekleri kadınlarla eşit ev içi iş yükünü üstlenecek şekilde tasarlanmalı ve uygulanmalıdır.
- Ev içindeki iş yükünün kadınlar-erkekler, kız ve oğlan çocuklar arasında eşit paylaşımına yönelik kampanya ve kamu spotları yapılmalıdır;
o Ancak bu tip bir bilinç yükseltme yukarıdaki işyeri düzenlemelerinin yerini alamaz, ancak destekler; işyerlerinde somut uygulamalara yönelik zorunluluklar olmadan salt kampanya yapmak yeterli olmaktan uzaktır.
- Özellikle pandemide ön sırada çalışan sağlık, yaşlı-engelli bakımı, ev hizmetleri, perakende satış, vb. sektörlerde çalışan kadınlar için sağlık risklerine karşı koruma, iş-yaşam dengesi gereksinimleri, vb. ayrı olarak değerlendirilmelidir.
- ÇSGB tarafından istihdamı koruyucu olarak alınan önlemler olumludur ancak salt formel istihdama odaklı olması pek çok çalışanı önlemlerin dışında bırakmaktadır;
o İstihdamı destekleyici – işsizleri koruyucu önlemlerin enformel istihdam edilen ücretli/maaşlı çalışanları ve kendi hesabına çalışanları da kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekir.
- Küçük ve orta ölçekli işletmelere verilecek finansal ve teknik desteklerde kadın girişimciler önceliklendirilmelidir.
- Makroekonomik olarak, pandemi sırasında başlayan mali genişleme politikalarının, pandemi sonrasında da devam ettirilmesi konusunda görüş ortaklığı vardır. Genişleyecek kamu bütçelerinden yapılacak ekonomik (stimulus) harcamalarının değişik alanlara/kalemlere göre tahsisi, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten kapsayıcı büyüme kriterleri çerçevesinde yapılmalıdır.
o Bu çerçevede kamu harcama paketlerinin fiziksel altyapı/inşaat gibi geleneksel alanlara yönlendirilmesi yerine, önemli sosyal ve ekonomik getirileri olan Sosyal Bakım Hizmetleri alt sektörlerine odaklanmak büyük önem arz etmektedir: Sağlık, eğitim, okul öncesi çocuk eğitim ve bakım hizmetleri, uzun dönemli bakım hizmetleri, yaşlı ve engellilere yönelik gündüzlü bakım hizmetleri gibi bakım ekonomisi alt sektörlerindeki hizmet açıkları Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri çerçevesinde tespit edilmeli, bu açıkları kapamaya yönelik gerekli kamu yatırımları için kaynak aktarılmalıdır;
o Bu çerçevede, çocukların, yaşlı, hasta ve engellilerin, pandemi gibi özel koşullarda on-line veya diğer güvenli hizmet erişimini destekleyecek yeni sistemlerin tasarım ve uygulamasına yönelik yatırımlar için de kaynak ayrılmalıdır;
o Kamu yatırım ve harcamalarında Bakım Ekonomisine verilecek önceliğin, sadece sosyal hedefler açısından değil, ekonomik alanda milyonlarca yeni iş yaratma, işsizliği azaltma, eşitlikçi büyümeyi destekleme ve yoksulluğu azaltma kapasitesi pek çok ülkede uygulamalı çalışmalarla gösterilmiştir.[4]
o Türkiye’ye özel bir çalışmada,[5] sadece okul öncesi çocuk eğitim ve bakım hizmetleri sektörüne, OECD ortalamasını yakalamak üzere kamu harcamalarının arttırılması ile, 750 bin civarında yeni iş yaratılacağı, bu işlerin %73’üne kadınların istihdam edileceği, göreli yoksulluğun 1.5 yüzde puan düşeceği tahmin etmektedir. Aynı miktardaki harcamanın fiziksel altyapı/inşaat sektörüne yönlendirilmesi ise sadece takriben 250 bin kişilik istihdam yaratmakta, bu işlerin sadece %6’sında kadınlar istihdam edilmekte, yoksulluk üzerindeki etki ise 0.5 yüzde puanla kısıtlı kalmaktadır.
[1] UN Women Ürdün Ülke Ofisi (Nisan 2020), The Impact of the Covid-19 Pandemic on Women’s Economic Empowerment in Jordan.
[2] Taymaz (2020) https://sarkac.org/2020/04/covid19-tedbirlerinin-turkiye-ekonomisine-etkisi-cozum-onerileri/
[3] İlkkaracan, Levent ve Polat (2013), “Exploring different measures of wage flexibility in a developing economy context: The case for Turkey”, International Review of Applied Economics, Vol.27 (3), pp.1-19.
[4] ILO (2018), Care Work and Care Jobs for the Future of Work; Ilkkaracan and Kim (2019) ILO Working Paper, Jobs Generation Outcomes of Public Investments in Care in 45 Countries.
[5] İlkkaracan, Kim ve Kaya (2015) “Investing in Social Care Infrastructure and Employment Generation: A Distributional Analysis of the Care Economy in Turkey”, Research Report, Istanbul Technical University and Levy Economics Institute; UNDP/UN Women/ILO. http://www.levyinstitute.org/publications/investing-in-social-care-infrastructure-and-employment-generation-a-distributional-analysis-of-the-care-economy-in-turkey
[1] KEFA (Kadın Emeği Çalışan Feminist Araştırmacılar), KEİG (Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi Platformu) bileşenidir.