ANTALYA KADIN DANIŞMA MERKEZİ VE DAYANIŞMA DERNEĞİ
2000 yılında Antalya’da Kadın Danışma Merkezi kuruluyor. Belediye yeri tahsis etse de kadınlar burada bağımsız olarak örgütleniyor ve 2003’te derneklerini kuruyorlar. Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği,14 yıldır Antalya’da kadınlara yönelik şiddet başta olmak üzere çeşitli konularda kadın politikası üreten bir kadın örgütü. Derneğin hikayesini üyelerden Nigar Duru ve Menekşe Kaya ile konuştuk…
Dernek nasıl kuruldu, nasıl bir araya geldiniz, bunun hikayesiyle
başlayalım…
Nigar: 90’lı yıllarda Antalya’da bir kadın platformu oluştu, Türkiye’deki o feminist dalganın, İstanbul toplantılarının falan devamı olarak. Tabii ki, kadınlar olarak neler yapabiliriz?
Menekşe: Kent Konseyi’nden bir yazı geldi, hiç beklenmedik bir durumda. “Kadın Meclisi oluşturulacaktır, katılımınızı bekleriz,” diye. Kent Konseyi’nin ne olduğunu, ne iş yaptığını bile çok azımız biliyor. Çok merak ettik, “Söyleyecek sözümüz olur, gidelim,” dedik. Belediyeler Birliği’nden bir para alıyormuş Belediye. Bunun için de işte, Kadın Meclisi, Emekli Meclisi ve Genç Meclisi oluşturuluyor. Biz tabii orda hemen burnumuzu soktuk. Tüzüğümüzü yaptık, Kent Konseyi’nde çalışmalara başladık ve en aktif çalışanlar da biziz, feminist kadınlar. Kadın ve Şiddet çalışma grubu oluşturduk, eğitim Çalışma grubu oluşturduk…
N: Bir de ÖDP zamanında kadınların sözü gerçekten bu şehirde iyi duyulur oldu. Ev toplantıları, mahalle toplantıları, yani baya güzel çalışmalar vardı. O yüzden de kadınlar etkileniyordu yani, kadın sorunları konusunda.
M: Çalışma komisyonları oluşturduk ve o komisyonlarda biz hakikaten çalıştık. Sonra o komisyonlardan bir fikir çıktı, neler yapabiliriz, bir yer açabilir miyiz? Belediye’den böyle bir şey isteyebiliriz, bu paraları niye biz kadınların lehine kullanmıyoruz?
N: Burası bize tahsis edildi, işte sekreteriyle, elektrik, su, vs. paralarıyla bir protokol de yapılıyor. Böylelikle Kadın Danışma 2000 yılında açılmış oluyor. Zaten ikinci yılında burada Sığınaklar Kurultayı yapılıyor. 2003’te de dernekleşiyor. Mor Çatı’dan arkadaşlar geliyor, eğitim veriyor ve başvuru almaya başlıyor.
Sizin iç işleyişiniz bağımsız, kendi içinizde örgütleniyorsunuz…
N: Bağımsız örgütleniyoruz, istediğimizi yapıyoruz, hiç danışmadan, şey yapmadan. İlk açıldığında kadın sığınağı yok burada. Bir küçücük yer var, 7 tane kadın kalabiliyor ve inanır mısın fareler dolaşıyor, o kadar rezil bir durumda, sığınak demeye bin şahit ister. Ama tabii ki son tahlilde, en azından kaçıp kurtulduğu bir yer diyelim artık kadının, ölmemek için. Daha sonra, yani devlet de bizi benimsedi ve yaptığımız işlere onay verdi, bütün toplantılara çağırır oldu. Valilik’te toplantı oluyordu, her 3 ayda bir. O toplantıların birinde, “Alo Şiddet hattı kuracağız,” diyorlar. Karşı daireyi bize tahsis ettiler, orayı bir süre yürrüttük. Daha sonra birtakım sorunlar çıktı, kapatıldı; ama burası devam ediyor.
“Burada iş yaptıkça çoğaldık”
Peki dernek kurulduktan sonra sizin örgütlenmeniz nasıl oldu?
M: Biz çevremizden başladık burayı bilinir kılmaya. Çevremizden kadınları içerdikçe, o eğitim seminerleri, mesela işte Mor Çatı’dan arkadaşların destekleri oldu. Herkes bir fikir önerdi, biz burada işler yaparak çoğaldık. Bir de yer olunca, bir mekan sahibi olunca başarmış olduk ya, karşılığı olduğunu gördüler. Yani büyük bir emek veriyorsun, ama bunun bir karşılığı var. Görünür bir şey var ortada. Biz de ilk defa elle tutulur bir şey yapmanın sevincini yaşadık. Çok güler yüzlü, çok sıcak, çok hoş bir ortam olarak devam etti. “Artık başvuru alabiliyoruz, artık kadınlar için bir şeyler yapabiliyoruz, kanunlar konusunda baskı unsuru bile olabiliriz biz, 8 Mart’ta şöyle yapacağız,” filan… Mesela buranın toplam üyesi 20 kişiyken 8 Mart’larda pankart açıyorduk biz 20 kişi. Ama çok hoş bir şeydi. Öyle öyle çoğaldık; ama şu oluyor, bütün herhalde kadın çalışması yapan kurumlarda, derneklerde aynı hikaye, 5-6 kişi koşturuyoruz. O 5-6 kişi tükeniyor, çekiliyor, sırayla başka biri geliyor, çekiliyor, başka biri geliyor… Onun için de sirkülasyonumuz bol oluyor. Evet, gönüllülerimiz çok fazla. Telefonumuzu bulup arayıp, “Ben gelmek istiyorum,” diyen kadınlar çok oluyor. İnternetten görüyorlar, arıyorlar ya da geliyorlar.
N: İlk başta, özellikle mahallelerde filan, mesela deniz görmeyen kadınlara bir eğitim veriliyor, bir proje kapsamında. Hem sağlıkla ilgili hem haklarını öğreten. Adrasan’da kadınlarla birlikte tatil yapılıyor ve bu baya bir ses geliyor.Toplum merkezlerine gidiyorduk, oraların müdürleri, sosyal hizmet uzmanları bizi çağırıyorlardı, 8 Mart’larda veya başka zamanlarda, işte hukuksal haklarınız, vs. Yani böyle, kadınlarla iletişim kuruluyordu.
M: Okullarda eğitimler verildi öğretmenlere, onlara bizden arkadaşlar gittiler, toplumsal cinsiyet eğitimi. Okullardan, öğretmenlerden ilgi filan çoğalmaya başladı.
N: Kadınlar geliyorlar, ama sonuçta biraz da siyasi yanını görünce, yani sisteme alternatif olduğumuzu görünce, bu sefer… Arada bir, çaydı, kahvaltıydı, geliyorlar. Ama olur ya, bir etkinlik sergileyelim ya da bir protestoyu sergileyelim, dediğin anda pek çoğu gelmiyor. Böyle işte, hani bir çekirdek 10-15 kişimiz var.
Buraya başvuran, şiddete uğramış kadınlardan sonra burayla ilişkilenen
oluyor mu?
N: Dört beş tane var. Fazla değil, ama hala devam ediyorlar.
“Kazandığını kreşe verirse hiçbir işe yaramaz”
İstihdamla ilgili çalışmalarınız var mı?
N: Şöyle söyleyeyim, zaten başvuranların bir kısmı şiddet olduğunu bilmiyor, iş için müracaat edenler var. Hatta işverenler de geliyor, “Eleman istiyorum,” diyor. Kadın derneği olduğumuz için bunu da söyleyenler oluyor.
Nasıl işler için arıyorlar? “Kadın işi” olan şeylerde mi?
N: Evet, genellikle temizlikçi, hasta bakıcı, vb. şeyler için arıyorlar. İki sene önceydi, iki kadın gönderildi mesela Beldibi’nde bir otele. Gidenler de memnundu hayatından. Oradan bir kadın gelmişti, “Özellikle buradan istiyorum kadınları,” dedi, “şiddete uğramış ya da bu konuda talebi olanlar olsun.” dedi. Bazen biz söylüyoruz kadınlara, “Bakın böyle bir kurs açıldı İŞKUR’dan, gidin öğrenin hem de 10 lira kazanın,” filan diye. Tabii 10 lira da bir şeylerine yetmiyor, “Yol paramıza bile yetmiyor,” diyorlar. İstihdam için çok fazla faydalı olamıyoruz diyebilirim; ancak böyle, bu tarz şeylere yönlendiriyoruz.
M: Yani özel ilişkilerimizi kullanarak ya da hazır şey varsa eğer, bizden isteyen varsa onu kadınlara duyurarak ancak yapabiliyoruz. Biz istihdama yönelik özel bir şey yapmıyoruz, dediğim gibi, sadece şiddete maruz kalan kadınları sığınma evine yerleştirmeye çalışıyoruz.
N: Gerçi ŞÖNİM, “Artık ben varım,” demiş.
M: Antalya İl Müdürü bize, “Siz artık bırakın, çok emek verdiniz, ama artık biz yapıyoruz o işi,” dedi.
Sizce buraya başvuran kadınların istihdamla ilgili yaşadığı en büyük sıkıntılar neler?
N: Başvuru aldığımız kadınlar da var bu işe yerleştirilenlerden, başvuru almadıklarımız da var. Örneğin geçen gün, “Kızımı kursa vereceğim üniversite için, şimdilik zar zor geçiniyorum, varsa bir yarım günlük, büro falan işi varsa, bir avukatın yanında falan çalışabilirim,” diyor. Bu şekilde kendisi müracaat eden var. Ayrıca, şiddete uğramışlardan da, örneğin diyor ki, “Ben kocamdan boşanacağım, ama aç kalacağım sonra, ne yapayım? Bir iş bulursanız bana çok sevinirim.” Dediğim gibi, çok fazla yardımcı olamıyoruz, yani elimizdeki imkanları kullanıyoruz. En fazla karşılaştığım benim, özellikle şu son zamanlarda maddi yönden tabii, çok sıkıntılılar. İşe girse, ki çocukları var, koyacak yerleri yok, kreş sorunu çok büyük. En son bir ay evvelki Valilik toplantısında dedim ki, “Böyle böyle, kreş bulamıyoruz, ne yapacağız?” Dedi ki,“Zaten 0-2 yaşı asla almıyoruz, diğerleri için de, biz de özel kreşlerden yararlanıyoruz.” Devletin çünkü, Antalya’da 2 tane kreşi var. Kadının bir kere ayağının bağı. İkincisi, ücretsiz olacak; çünkü zaten kazandığını kreşe verirse hiçbir işe yaramaz.
“Savunduğum şeyin feminizm olduğunu öğrendim”
Örgütlenmek hayatınızda ne değiştirdi, özellikle kadınlar olarak örgütlenmek?
N: Şimdi, ben 77 yılında bir kadın derneğinin ilk kurucularından olup Ankara Devrimci Kadınlarda, yani böyle bir şeyim var, ama öyle olduğum halde feminist değilim diyordum. Ben ’95 yılında İstanbul’a gittiğimde, Eğitim-sen 3 No’lu’da konuşurken ben feminist değilim demiştim; ama daha sonra feminist oldum. Gerçekten bir arada olmak, bir şeyler üretmek… Hani tek başına zaten sesin ne kadar çıkar? Tabii ki bir şeyleri başarmak ya da görünür kılınmak insana çok büyük bir mutluluk veriyor. E, aynı dili söyleyince, arkadaşlarla paylaşımda da olunca güven de geliyor insana. Geçen gün bir arkadaşa, “Ya sen bir ara parti yöneticisiydin hiç sesin çıkmıyordu, şimdi burada baya iyi sesin de çıkıyor,”dedim. “Ya gerçekten,” dedi, “meğer kadın derneğinde uğraşmak insanları daha mutlu ediyormuş, siyasi partiler gibi değilmiş.” Ben şahsen böyle görüyorum. Kendimi, hani eksiklerimi de görüyorum. Bazen tabii ki hemen değişmiyor o huylar, çabucak değişmiyor, ama eksiklerini de görüyorsun.
M: Ya ben 21 yaşıma kadar kadınlara dair bir sürü laf edip bir sürü dışlanıp filan bir kadın olarak savunduğum şeyin feminizme tekabül ettiğinin bile farkında değildim. “Yaşam adil olmalı, kadın-erkek diye bir şey yok. O yapabiliyorsa ben de yapabilmeliyim, ” vs. Sonra bir öğrendim ki bunun adı feminizmmiş. Böyle bir dernekte çalışmak da bir şey katıyor; çünkü zor olan bir şeyi başarıyorsun. Herkesin tukaka dediği bir iş yapıyorsun sen ve başarılı oluyorsun. Tek başına yapabileceğin hiçbir şey yok, birlikteyken bunu yapıyorsun. Ve o seni doyuma ulaştırıyor, bu doyumu başka bir şeyde yaşaman mümkün değil. Evine, özel hayatına nasıl yansıyor? Karşındaki insan da seni öyle görüyor, mücadele ediyorsun, bir şeyleri başarıyorsun, o da diyor ki, “Bu kadar mücadele eden bir kadını dikkate almak lazım, yani başıma iş de gelebilir. Bana karşı bir şey de yapabilir,” diyor. Daha dikkatli olduğunu görüyorsun. Şimdi arayıp da, “Evde yemek de yok, yemeği de yapıp çıkaydın,” filan olamıyor mesela. Halbuki ÖDP’de çalışırken ben, oluyordu bunlar. Şimdi daha kolay hayır diyebiliyorum. Benim özelimdeki bir sorunu da o arkadaşlarım destekleyecek, biliyorum. Bu güçlü kılıyor aslında. Ben olmadığım zaman, biri işi filanın yapması da, biliyorum ki o yapacak, götürecek bu işi, o da rahatlatıyor seni. O birlikteliği yaşamak ve birlikteliğin şart olduğu bir durum olması çok güzel.