“Bakım parası kadından yükü alacak mı?” / Evrensel, 14 Aralık 2014

Evde Bakım Hizmeti Yolu ile Kayıtlı Kadın İstihdamını Destekleme Operasyonu kadınlara ne vadediyor? Çalışan kadınlara doğum yaptıktan sonra verilecek olan bakım parası ‘bakım yükünü’ tümden çözecek mi?

Duygu AYBER

SGK ve ilgili kurumların hazırladığı “Evde Çocuk Bakım Hizmetleri Yoluyla Kayıtlı Kadın İstihdamının Desteklenmesi Operasyonu” adıyla duyurduğu proje uzun süredir tartışılıyor. 10 bin kadının istihdam edileceğini öngören proje kadınların doğumdan sonra iş yaşamından uzaklaşmasına engel olabilecek mi? Her geçen gün güvencesiz ve kötü çalışma koşulları kadınlar için yaygınlaşırken, söz konusu proje kayıt dışı çalışmanın önüne geçebilecek mi? Proje sahipleri ‘Bakıcılığın kurumsallaşacağını’ ileri sürerken kadınların yıllardır talebi olan kamu kreşleri tümden rafa mı kalkıyor?

Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi (KEİG) Platformu Üyesi İdil Soyseçkin, tüm bu soruların yanıtlarını gazetemiz Evrensel’e anlatıyor…

Evde bakım hizmeti yolu ile kayıtlı kadın istihdamının arttırılmasını hedeflediğini iddia eden proje esas olarak nasıl kurgulanıyor?

Adından da anlaşılacağı üzere, kayıtlı kadın istihdamının arttırılması hedefine sahip bir proje. Ancak hem kapsamına baktığımızda hem de kadın emeği ve istihdamı çerçevesinde projeyi değerlendirdiğimizde bu tip projelerle kadın istihdamının arttırılamayacağı da açık.

Proje üç ilde 5 bin çalışan anne ile 5 bin bakıcı kadını hedef alıyor. Annenin doğum sonrasında mutlaka işe dönmüş olması gerekiyor. Yani zaten halihazırda kayıtlı istihdamda yer alan kadınlar hedef grup içerisinde. Ancak çalışan kadının çocuk bakmak için ücretsiz izin almamasına yarayacağı söylenebilir. Diğer taraftan bakıcının mutlaka sigortalı olması gerekiyor. SGK üzerinden ayrıntılı bilgiye ulaşamıyoruz ama proje başlamadan önce kadın örgütlerinin de içinde bulunduğu bir toplantı yapılmış ve proje hakkında fikir verilmiş, görüş ve önerilerimiz alınmıştı. O toplantıda dile getirilen önemli meselelerden biri de sigorta konusuydu. Yasalardaki mevcut hali ile çalışan annelerin evlerini işyeri olarak tescil ettirmesi gerekiyor. Ayrıca başka herhangi bir işyeriymiş gibi her ay yerine getirmesi gereken yükümlülükleri var. Bu prosedürler hem karmaşık hem de zorlayıcı. Bu konuda destek verileceği söyleniyor, ancak bu desteğin ne kadar yeterli olabileceği konusunda şüphelerimiz var.

‘KAYIT DIŞI ÇALIŞMA TEŞVİK EDİLİYOR’

Kadın istihdamının artırılmasının hedeflendiğini söylediniz. Siz KEİG olarak uzun bir süredir kayıt dışı çalışan kadınlara ilişkin veriler ortaya koyan çalışmalar yapıyorsunuz. Peki evde bakım hizmeti, kayıt dışı çalışmayı önleyebilir mi?

Hükümet yetkililerinin açıklamalarına baktığımızda ve yukarıda bahsedilen toplantıda da ifade edildiği üzere kayıt dışının bir çalışma kültürü olduğu ve bilinç eksikliğinden kaynaklandığı düşünülüyor. Bu tip projelerle çalışanların sigorta talebinde bulunmayı öğrenecekleri iddiası var. Bu düşünce biçimi gerçekleri göz ardı etmenin bir yolu olarak kullanılıyor. Torba yasa ile ev işçisi kadınlar için 10 günden az, 10 günden fazla ayrımı yapıldı. 10 günden az çalışanlar için kupon sistemi getirildi ve bu şekilde yalnızca yüzde 2’lik iş kazası ve meslek hastalığı primi ödemesi zorunlu tutuluyor. İşverenin, çalışanını 10 günden az göstermesi hiç de zor değil. Önceki haliyle yasada süreksiz çalışma kapsamında sigorta zorunluluğu vardı. Dolayısıyla yeni yasa, daha geriye düşmüş durumda. Kayıtsız çalışma teşvik ediliyor. Ev eksenli çalışan kadınların da tamamına yakını kayıt dışı çalışıyor. Ev eksenli çalışan kadınlar ancak isteğe bağlı sigortalılık ile sisteme dahil olabiliyorlar. Primlerin yüksekliği göz önüne alındığında, hem bunun gerçekçi olmadığı görülüyor hem de bu yükümlülük işi veren yerine çalışana verilmiş oluyor. Zaten Türkiye’de ekonomiyi kayıt dışı çalışma döndürüyor. Bakım sorumluluğu da kadınların işgücüne katılmasının önündeki en büyük engel. Ama zaten kayıt dışı çalışan kadınlar bu sorumluluğu ya ailelerinin diğer kadın bireylerine devretmiş oluyorlar ya da ev eksenli çalışarak hane içi tüm işleri yerine getiriyorlar. Hatta çocuklar da onlara yardımcı oluyor.

Evde bakım hizmeti sağlasanız belki kadınların evlerinden çıkmalarını da sağlarsınız. Ama dışarıda kayıt dışı çalışmalarının önüne nasıl geçeceksiniz? Evden çıkabildiklerinde bu sefer de haftanın her günü ya da ancak tek gün izinle çok uzun saatler kötü çalışma koşullarına mahkum oluyorlar. Aldıkları ücretler çoğu zaman asgari ücretin bile altında. İşçi sağlığı ve güvenliğinin ne durumda olduğunu her gün gelen iş cinayetleri haberleri ile görüyoruz zaten. Yani, yapısal bir dönüşüm olmaksızın evde bakım hizmeti ile kayıt dışının önlenemeyeceği açık.

AMAÇ KURUMSALLAŞMA DEĞİL ÖZEL SEKTÖRE TEŞVİK

Bunca yıldır kadınların sırtına yük edilen bakıcılığın kurumsallaşacağı söyleniyor. Peki kadınlar böyle bir istihdam yolundan yana mı?

Aslında kurumsallaşma lafı ediliyor gibi görünse de amaç temelde özel sektörü teşvik etmek. Okul öncesi eğitime verilen teşvik düşünüldüğünde de, durum daha anlaşılır oluyor. Üstelik Türkiye’de okul öncesi denildiğinde çoğunlukla 3-5 yaş arası çocuklar düşünülüyor. Daha küçük yaştaki çocuklar okula gidemezmiş gibi bir algı yaratılıyor. SGK’nin evde bakım hizmeti projesi de bu anlayışı destekliyor. 36 aya kadar olan çocuklar için verilecek bu destek, 3 yaşında küçük çocukların evde bakılmasının gerekliliği düşüncesinden hareket ediyor. Yani hükümetin, bakım sorumluluğu üstlenmek gibi bir niyeti yok. Bakım işçilerinin kayıt altına alınması elbette önemli, ama bu hizmetin piyasadan satın alınması anlamına geliyor. Mesela belediyeler bakıcıları istihdam ediyor ve bu hizmeti isteyen ailelere gelir durumuna göre ücretsiz ya da çok düşük ücretle sağlıyorsa ancak o zaman bakıcılığın kurumsallaşmasından bahsedebiliriz. Yani işveren belediye olmalı. Yoksa şu anki haliyle bakıcılar sigortalansa bile bu piyasanın hakimiyeti anlamına geliyor. Kadınların emeğinin erkeklerinki kadar karşılık bulmadığı bu piyasada, bakım hizmetlerinin özelleşmesi her koşulda kadının aldığı ücreti özel çocuk bakımı merkezlerine yatırmamak için istihdamdan çekilmesi anlamına geliyor.

Diğer taraftan, bu şekilde kadınların “kadın” olmaları ile ilişkilendirilen işlere hapsedilmesi söz konusu oluyor. Yani kurumsallaşma verilen hizmetlerin cinsiyet eşitsizliğini aşındıracak şekilde hayata geçirilmesi anlamı taşımıyorsa, bakımın yalnızca kadınların sorumluluğu olduğu algısını da güçlenecektir.

Proje süresince 10 bin civarında kadına kayıtlı olarak çalışma imkanı sunulacağı ileri sürülüyor. Gerçekçi bir yanı var mı bunun?

5 bin kadın proje desteğinden faydalanabilmek için sigortalı bir işte çalışıyor olmalı. Yani, öncelikle bakım hizmeti sunulması ve bu olanak sayesinde işe başlamaları söz konusu değil. Yani, yalnızca 5 bin bakım işçisi kadının kayıt altına alınması söz konusu. Bu sayı da üstüne methiyeler söylenecek kadar büyük değil. Aslolan, baktıkları çocuklar 36 aylık olduktan sonra destek kesildiğinde bakım işçisi kadınların sigorta primlerini kimin ödeyeceği. Ya da proje bittikten sonra ev işçisi kadınların kayıt dışı çalışmasının nasıl engelleneceği. Benzer şekilde, bu destek kesildikten sonra çalışan annelerin bakım sorunu nasıl çözülecek? Yani ortada bir para olduğu müddetçe belirli sayıda kadının yükü biraz hafifleyecek, para kalmadığında ise her şey eskisi gibi devam edecek.

‘SÜPER ANNE MODELİ YARATILIYOR’

Kadınlar kreş talep ederken neden evde çocuk bakımı yüceltiliyor?

Kadınlığı annelikle eş değer gören toplumun tüm katmanlarındaki bu yaygın anlayış, cumhuriyetin erken dönemlerinden beri değişmeden günümüze kadar gelmiş durumda. AKP hükümeti ise aynı anlayışın ateşli bir savunucusu ve uygulayıcısı. Çocuk bakımına yönelik hizmetlerin sunuluş biçimi, kadın üzerindeki sorumluluğun üstlenilmesine yönelik eşitlikçi bir yaklaşımdan çok; kadınların çocuk doğurmasını teşvik etmek amacıyla ortaya konulmuş, istihdama katılacaksa da ailesiyle ilgili yükümlülüklerini muhafaza ederek katılımını savunarak kadının sorumluluklarını artıran bir yaklaşımın ürünü. Dolayısıyla “Çocuk da yaparım kariyer de” diyen modern söylemin karşısına, “Çocuk da yaparım aileme de bakarım” diyen muhafazakar söylem geçirilerek geleneksel süper kadın modeli yaratılıyor.

Diğer taraftan projenin yalnızca kadınları hedeflemesi, çocuk bakımında erkeklerin sorumluluğunu göz ardı eden anlayışın pekiştirilmesi anlamına da geliyor.

‘VADEDİLEN PARASAL DESTEK SEÇİMLERE YÖNELİK BİR ADIM’

İlk olarak İzmir, Antalya ve Bursa’da hayata geçirilecek proje kapsamında çalışan annelere bin lira destek verilecek olması, bugün açısından kadınlar için cazip değil mi?

Kesinlikle cazip. Ama çocuk bakımı piyasasına bakıldığında ücretlerin 800 ile 1200 TL arasında değiştiğini görüyoruz. Verilecek 1000  TL’nin en az üçte biri zaten sigorta primine gidecek. Aynı zamanda stopaj vergisi da alınacak. Bu durumda anneler yine bir miktar para verecekler ya da bu, bakıcı ücretlerinin düşmesine neden olabilecek.

Kadın istihdamının nispeten yoğun olduğu bu 3 ilin dışına proje nasıl yansıyacak?

Açıkçası temel soru işareti de bu. Projenin sıkıntıları bir tarafa, proje bitiminde bu uygulama tüm illere yaygınlaştırılabilecek mi? Hatırlarsanız, ailelere 300 TL kreş desteği verileceği söyleniyordu. Ancak Maliye Bakanlığı bütçeye getireceği yükümlülüğün karşılanamayacağını söyledi ve bu destek de rafa kalktı. Okul öncesi eğitime verilen yıllık 2 bin 500 TL’lik teşvik aylık 250 TL ediyor. Ayrıca bu teşvik, başvuran tüm ailelere de verilmiyor. Diğer bir deyişle, Türkiye’nin tamamına çalışan kadınlara aylık 1000 TL desteğin sunulacağını düşünmek  mümkün görünmüyor. Yani günü kurtarmaya, hatta yaklaşan seçimlere yönelik bir adım olarak bakmak da mümkün. Ancak bu projenin, özel istihdam büroları yolu ile kiralık işçilik uygulamasına zemin teşkil edebileceği de gözden kaçırılmamalı. Ayrıca bakım işinin kurumsallaşması zayıflatılıyor ve piyasadan hizmet alımı teşvik ediliyor.

Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

Kadınlar uzun yıllardır boşuna kreş konusunda ısrar etmiyor. Boşuna kurumsallaşmanın önemine değinmiyor. Bu proje gibi günü kurtarmaya yönelik adımlarla istihdamın arttırılması mümkün değil. Üstelik kadın istihdamının arttırılması dediğimizde iktidarlar bunu yalnızca sayısal bir çokluk olarak görüyorlar. Oysa işin niteliği daha önemli. Ayrıca; çocukların, yaşlı/engelli bireylerin bakımını yalnızca kadınların meselesi olarak gören cinsiyetçi algı da olduğu yerde durmaya devam ederse, sevilen tabiriyle “ülkenin kalkınması” kimin hayrına olacaktır diye sormak gerek?

KREŞ VE İSTİHDAM VERİLERİ NEYİ GÖSTERİYOR?

Milli Eğitim Bakanlığı 2013- 2014 istatistiklerine göre; resmi ve özel toplam okul öncesi kurum/sınıf sayısı 5 bin 430, yararlanan toplam öğrenci sayısı ise 1 milyon 59 bin 495’tir. 0-6 yaş arası çocuk sayısına ise TÜİK verilerinden ulaşmak mümkün değildir. Ancak Türkiye’de 0-4 yaş arası nüfus 6 milyon 199 bin 824 ve 5-9 yaş arası nüfus da 6 milyon 84 bin 146’dır. 2013- 2014 MEB verilerine göre, okullardan yararlanan toplam çocuk sayısına baktığımızda 0-4 yaş arası nüfusun bile neredeyse altıda birinin okul öncesi eğitimden faydalanamadığını görüyoruz.

İstihdam verileri ise TÜİK 2013 verilerine göre; 15 yaş ve üstü nüfus için iş gücüne katılım oranı kadınlarda yüzde 29.7 iken erkeklerde yüzde 71.5’tir. Ancak istihdam oranları kadınlarda yüzde 27.1 iken erkeklerde yüzde 65’tir. Yalnızca bu veriler bile kadınların ekonomik hayata katılımlarının ne kadar düşük olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.

*Bu haber, 14 Aralık 2014’de Evrensel‘de yayımlanmıştır.
http://www.evrensel.net/haber/99752/bakim-parasi-kadindan-yuku-alacak-mi

Şunlar İlginizi Çekebilir...