KADINLARLA DAYANIŞMA VAKFI/ KADAV
Kadınlarla Dayanışma Vakfı/ KADAV, 1999 Marmara Depremi’nin ardından depremden etkilenen kadınlarla dayanışmak amacıyla Kocaeli’nde kadınlar tarafından kuruluyor. Depremle ilgili çalışmaların ardından bir kadın örgütü olarak yoluna devam eden ve KEİG Platformu’nun sekreteryasını yürüten KADAV, erkek şiddeti, istihdam, afet ve ekoloji meseleleriyle ilgili çalışmalar örgütlüyor. 15 yılı geride bırakan bu kadın örgütünün hikayesini üyelerden Özgül Kapdan ve Semiha Ari ile konuştuk…
Bir afet ortamında kadınları merkez alan destek çalışması nasıl oluştu?
Özgül: KADAV, Marmara Depreminden sonra oluşturulan Sivil Koordinasyon’a katılarak, depremden etkilenen kadın ve çocuklara destek olmaya çalışan kadınlar tarafından kurulmuş. Bölgeye gittiklerinde çadırın önüne çıkmasına izin verilmeyen, yabancı erkeklerle konuştu diye şiddet gören, evlerinde yaptıkları işleri afet koşullarında da tek başlarına yapıp bir de üstüne yiyecek kuyruklarında bekleyenlerin yine kadınlar olduğu gibi gözlemler üzerine kadın dayanışma çadırları kurmaya karar vermişler. Kocaeli, Gölcük ve Düzce’de kurulan dayanışma çadırlarında sosyal-psikolojik destek çalışmalarının yanı sıra küçük üretim işleri yapma olanağı sağlamışlar. Bu arada, krizi yönetemeyen kamunun bıraktığı boşluğu doldurmak zorunda kalan inisiyatiflerden biri de Sivil Koordinasyonmuş. Yurtdışından destek için gelenlere bilgi sağlıyor, ihtiyaç analizi yapıyor, bölgeye ulaşmalarına yardımcı oluyorlarmış. Bu şekilde gelenlerden biri de bir “Japon beyefendi” imiş. Böyle duyduğum şekilde anlatmak durumundayım; çünkü o günün kaosunda bir yerlere kayıt düşmekkad filan mümkün olmamış belki de ve adı hafızalarda kalmamış. Bölgeye yurt dışından destek için gelenlerden biri, banka dahi kullanmaksızın nakit 20 bin Japon Yenini elden vermiş arkadaşlara. İşte bu kaynakla kurulmuş kadın dayanışma çadırları. Gölcük ve sonra Düzce’de de. Sonrasında yeni fonlarla sosyal destekler uzun süre devam etmiş ve üretim atölyeleri kurulmuş.
Neden üretim atölyeleri?
Ö: Afet sonrası hayatın normale dönmesi çadır kentten kalıcı konuta geçilmesi ile birlikte son bulmuyor tabii ki. Hele kadınlar açısından iyileşme daha da uzun sürüyor. Çünkü erkekler zaten evin dışında sosyalleştikleri ve istihdama erişimde öncelikli konumda oldukları için kaldıkları yerden daha kolay devam ediyorlar. Bu yüzden KADAV’lı kadınlar bir yandan sosyal destek çalışmalarını sürdürürken diğer yandan istihdama odaklanmışlar. Yani ekonomik getiriye ihtiyaç olması bir yana, kadınların dayanışma ortamında kalmalarını, evlere geri dönmeyi istememelerini dikkate almışlar. Gölcük’te kırka yakın kadının katıldığı mum ve ev tekstili atölyeleri kurmuş ve hatırı sayılır bir pazarlama, üretim planlama ve mesleki eğitim desteği vermişler. Mum atölyesi o dönem İstanbul’daki en donanımlı ikinci üretim tesisiydi. Hatta iş güvenliği önlemleri açısından ilk sıradaydı.
“Üretim atölyeleri rekabete dayanamadı”
Atölyeler neden devam etmedi?
Ö: Bir süre sonra atölyeler, katılan kadınların kendilerinin kurduğu kooperatife devredilmiş. Fakat pazarlama ve üretime destek verilmesine devam edilmiş. Ben tam bu sırada katıldım KADAV’a. Atölyelerde yeniden organizasyon ihtiyacı doğmuştu, üç aylık bir süre destek olmaya çalışmıştım. Fakat rekabete dayanmaları çok zordu. Kapatmaya karar verdiler. Aralarından birkaçı evlerine dönmedi, başka yerlerde istihdama katıldılar. Biri ise kendi olanakları ile devam etti.
Gölcük’teki çalışma devam ederken bir yandan da Kocaeli merkezine 20 dakika mesafede Köseköy beldesinde bir kültür sitesi inşasına başlanmıştı. Bu arada kurumsal bir yapıya ihtiyaç duyulduğundan 2001 yılında Kadınlarla Dayanışma Grubu, Kadınlarla Dayanışma Vakfı adını almıştı. Merkezde toplumsal cinsiyet eğitimleri ve sosyal-kültürel çalışmaların yanı sıra, ana hedef mesleki eğitim kursları düzenlenmesiydi.
Merkezdeki mesleki kursların istihdama katılıma etkisi oldu mu?
Ö: Elbette oldu ama istediğimiz düzeyde değildi. Boya-badana, ev içi tesisat gibi kadın mesleği sayılmayan alanlarda da kurslar koymuştuk ama katılımcı bulamamıştık. Bilgisayar, muhasebe ve kuaförlük kurslarına katılan olmuştu daha çok. Kurslardan mezun oluyor ama iş bulamıyorlardı. Nedenini araştırmaya başladık. Böylelikle nasıl özgeçmiş yazılır, nasıl iş başvurusu yapılır gibi konularda danışmanlık vermeye başladık.
“İlk işimiz kreş açmak oldu”
Ö: Giderek bölgedeki ilgili kamu ve özel sektör birimleri ile kadın istihdamını destekleme konusunda görüşmeler yapmak durumunda kaldık. Bu arada belirteyim sitede ilk iş bir kreş açmıştık. Gölcük’teki çalışma sırasında da kreşimiz vardı. Böylelikle fiilen istihdam yaratma konumundan, istihdam politikaları üzerinde düşünen ve girişimlerde bulunan bir örgüte dönüşmüştük. O dönem bu çalışmayı politik düzeyde sürdüren iki arkadaşımız şu an KEİG Platformu çalışmasında bulunuyor. En önemli kazanım bu olmuş bence. Ben KEİG nasıl oluştu tam bilmiyorum, ama 2007’de başladı. 2007-2008 Köseköy’de istihdam politikalarına yoğunlaştığımız dönemdi.
O dönemde başka ne tür çalışmalar vardı?
Semiha: Ben o dönem KADAV’da değildim ama Yeni Adım Kültür Sitesi ve bölge genelinde diğer alanlardaki çalışmalarına ve genel anlamda kadın hareketiyle ilişkilenmesine de değinmek gerekiyor. Çünkü faaliyetlerin çoğu Kocaeli’nde uygulansa da KADAV kadın hareketinin gündeminin bir bileşeni olmuş hep. Zaten İstanbul’da her zaman bir ofis vardı. Medeni kanun, 4320 sayılı koruma yasası, TCK, Sığınaklar Kurultayı gibi kadın hareketinin ortak çalışmalarında aktif olarak yer almış KADAV. Bu arada Sitede danışmanlık hizmetleri veriliyor ve şiddet başvuruları alınıyormuş. Kocaeli, Sakarya ve Yalova’yı kapsayan toplumsal cinsiyet grup çalışmaları yapılıyormuş. Yerel basında yayınlar yapılıyor; 8 Mart, 25 Kasım gibi günlerin yereldeki buluşmaları KADAV üzerinden yürüyormuş.
Kocaeli’nden neden ayrıldınız?
Ö: Bölgeden neden ayrıldığımıza gelince; çok somut nedenleri var. Birincisi Site’nin bulunduğu belde Kocaeli merkezine yerel algı ile uzaktı. Minibüsle 20 dakika, trafik olmayan bir yol; ama küçük kentli kadınların mesafe algısı İstanbul’daki gibi işlemiyordu. Kadınların evlerinden çıkması zaten zor bir mesele, o da ayrı konu. İkincisi, belde belediyesinde yönetim değişmişti ve birlikte çalışmaya uzak durmaya başlamışlardı. Mesela belediye kendisi bizimle aynı konularda mesleki eğitim kursu başlatmış ve yayılan dedikodu ile kurslara katılım bıçak gibi kesilmişti. Üçüncü olarak ise, bina maddi anlamda sürdürülebilir bir yer olmaktan çıkmıştı. Durduk yerde borç üretiyordu. Bu yüzden hem Kocaeli yerelindeki kurumlara hem de hareketin genelinde olabilecek bütün kurumlara ortak faaliyet önerisi yapıldı. Bu süreç yaklaşık 3 yıl devam etti. Özellikle bölgede pek çok kurumla görüşme yapıldı, somut öneriler üzerinde çalışıldı. Ama olmadı. Bu yüzden 2010 ortalarında bir eğitim kurumuna kiralandı. Faaliyetlerin İstanbul’da devam edilmesini bu gelir sağlıyor.
“Gönüllüler istediği alan üzerinden ilişkileniyor”
İstanbul’a odaklanmakla birlikte ne değişti?
Ö: KADAV bölgede faaliyet listesi elinde doğmuştu adeta. Yapacağı fiili işler sanki KADAV’dan önce belirlenmiş gibiydi. Belki bölgeden kopmanın bir nedeni de örgütlenme ve politik gündemin yenilenmesinin yerelde yapılamamasıydı. Şimdi genel anlamda daha çok hak savunuculuğu düzeyinde faaliyetler yapıyoruz mesela.
S: İstanbul’da olmak feminist/kadın hareketi başta olmak üzere diğer hareketlerle daha doğrudan ilişkilenmek, ortak çalışmalar yürümek açısından bir alan yaratıyor. Gerçi o dönem çalışan bazı kadınlar da aslında KADAV’ın feminist politikadan hiç kopmadığını, ama ana eksenin feminist politikaya yönelmesinin yanı sıra örgütlenmede de uzun süren sıkıntılı bir dönem geçirildiğini söylüyorlar.
Nasıl bir örgütlenme yöntemi benimsiyorsunuz?
S: Bir yönetim kurulu var fakat hiç hissedilmiyor. Ben iki yıldır KADAV’dayım ve kim resmi kurulda yer alıyor bilmiyorum bile. Ama bu arada o arkadaşlar hiç bitmeyen bürokratik işleri gönüllü olarak yapıyorlar. İşin en sıkıcı ama en riskli tarafı da bu. Bir tam zamanlı iki de yarı zamanlı ücretli çalışan “gönüllü” arkadaşımız var. Daha doğrusu bütçemiz ancak buna yettiği için böyle. Gönüllüler genellikle ilgilendikleri alan üzerinden ilişkileniyorlar. Örneğin, afet-ekoloji konusunda çalışmak istiyorsa örgütte o konuya yoğunlaşan başka kadınlarla ortak çalışabiliyor. Şiddet ve cezaevleriyle ilgili çalışmalar halihazırda hem gönüllü hem de ücretli çalışan kadınların ortaklaşa yürüttükleri konular. Göç keza öyle. Kimse kimseye iş tarifi yapmıyor. Birlikte karar verilmiş konular üzerinde ikili-üçlü gruplar şeklinde tamamen birlikte kotarmaya dayalı çalışma yapılıyor ve düzenli olarak yazılı paylaşım ve toplantılarda sözlü paylaşım yapılıyor. Bir konudaki çalışmaya fiilen katılmayan arkadaşlar da böylelikle katkı sunuyor ve konuyla ilişkileniyor.
Ne tür konularda çalışma yürütüyorsunuz?
S: Gruplamak gerekirse 3 temel alanda çalışıyoruz. Afet-Ekoloji, şiddet ve istihdam. KADAV kurulduğundan beri kendini şiddet alanında çalışan örgüt olarak tanımlamadı, ama her zaman bu alanda çalıştı. Düşük yoğunlukta başvuru her zaman oldu ve giderek artan şekilde olmaya devam ediyor. Hukuki ve psikolojik destek sağlıyoruz. Bari adını koyalım dedik, ancak bir danışma merkezi veya sığınak açmayı düşünmek yerine yerel yönetimleri ve başka alanlarda örgütlü kadın guruplarını güçlendirme çalışmalarına yöneldik. Belediyelerle görüşmeler birkaç aydır devam ediyor, bazıları ile somut çalışmalar aşamasına gelindi. Ayrıca Sığınaklar Kurultayı, İstanbul Sözleşmesi İzleme Grubu ve Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu’nun çalışmalarına aktif katılıyoruz. Temmuz ayında 150 örgütün bir araya gelerek oluşturduğu Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu’nun bir parçası olarak erkek şiddeti ve kadın cinayetleri gündemimizin değişmez bir konusu olmaya devam ediyor. Grupla beraber dava takiplerine katılıyoruz ve dava takiplerini hem erkek-devlet şiddetine karşı politik bir tutum olması hem de kadın dayanışmasını güçlendirmesi açısından çok önemli buluyoruz. Öte yandan, göçmen kadınlarla çalışmayı sürdürüyoruz.
“Toplumsal cinsiyet odaklı afet yönetimi”
Ö: Afet-ekoloji alanındaki çalışmalarımız yeni görünür olmaya başlıyor. Kocaeli deneyimimize aslında “toplumsal cinsiyet odaklı afet yönetimi” adı verilmeli fakat o zaman bu tanım kullanılmıyordu. Ayrıca ekolojik kriz ve göç gibi konular afet kapsamı içinde görülmüyordu. Bunların afet içinde ele alınması şimdi bu başlığı temel çalışma konumuz olarak ele almamızı kolaylaştırdı. İstihdam konusunda ise şu an KADAV olarak özel bir çalışma yapmıyoruz. Biz de KEİG Platformunun 30 üyesinden biriyiz, şimdilik bu kadar. Fakat istihdam, mesela göç çalışmamız içinde daha çok rehabilitasyon çalışması şeklinde yer alıyor. Afet ve diğer güçlendirme çalışmalarımızda da keza. Bir de tabii özel gruplarla ilgili çalışmalarımız var. Cezaevlerinde kadın ve evlilik dışı çocuk/doğurma/edinme. “Evlenmeden Doğurabilirsin” bloğunun gördüğü ilgiden yola çıkarak farkındalık oluşturma ve dayanışma gurubu kurma yönünde bir çalışma başlattık.
S: Cezaevinde kalan kadınlar ve özel olarak cezaevine çocuklarıyla girmiş kadınlarla ilgili bir çalışma yapıyoruz. Aslında 2012 yılında başladık, ama bir iki ay önce yeni bir program hazırladık. Konuyla ilgili çalışan örgütlerle görüşerek hem bir ağ oluşturmaya hem de bir gündem yaratmaya çalışıyoruz. Cezaevindeki koşulların vahametini herkes bilir ama cezaevinde kadın olmak, çocuklu kadın olmak ya da trans olmak tüm kötü koşuları kat kat ağır yaşamak demek. Bir de bu çalışma kapsamında tahliye sonrası kadınların maruz kaldıkları zorluklar, özellikle de işsizlik gibi sorunlara da odaklanmayı planlıyoruz.
Kadınlar olarak örgütlenmek nasıl bir deneyim? Hayatınızda neler değiştirdi?
S: Kadınlar üzerinde artan ve çeşitlenen sömürü ve baskı karşısında örgütlenmek hayati bir mesele. Birlikte çalışmak, eylemek, dayanışmak ve örgütlenmek hem kadınların kendilerini kurmaları hem de mücadeleyi büyütmeleri açısından önemli. Örneğin ataerkil kapitalizm hepimizin emeğini farklı biçimlerde sömürüyor ve değersizleştiriyor, fakat kolektif mücadele verdiğimiz ölçüde bir şeylerin değişeceğine inandığımız için örgütleniyoruz. Örgütlenme ayrıca farklı kadın olma hallerini ve deneyimlerini bir araya getirmesi açısından çok besleyici. KADAV’da farklı hareketlerden gelen kadınların beraber çalışması meselelere farklı boyutlarıyla bakmamızı sağlıyor. Çünkü biliyoruz ki, doğa ve emek sömürüsü, cinsiyetçilik, heteroseksizm vs. aynı kaynaktan besleniyor. Bu nedenle yöntemimiz birlikte direnme ve mücadele etme. En azından benim hayatıma değen ve değişim yaratan en önemli kısmı bu.
Ö: Ben hareketteki varoluşumu bir çeşit imeceye katılmak olarak görüyorum. Sadece feminist politikayı değil, bütün özgürlük hareketlerini böyle görüyorum. Adını böyle koymasalar bile belirli bir yapıdan doğru bir alanda özgürlük mücadelesine katılan herkes aslında toplamda ortaklaşan bir yere ulaşmak için imeceye katılıyor bana göre.